3 Aralık 2013 Salı

Platonik aşk'a dair; küfürlü ve kadın parfümü kokan anlık bir nefes.

Bu, herkesin mutlak bir zaman diliminde ya da halen sahip olduğudur. Hay amk, ne diyeceğimi bile unuttum. 

Etkisi böyle bir şeydir işte. Görmeniz gerekmez illa ki, O’nun varlığından bir alamet, nefes düzeninizi değiştirebilir.  Vardır amk, vardır oralarda bir yerlerde. Şimdi, bilenler bilir, bu abazalık denen şey ferman dinlemez. Üstelik, biliriz ki, insanı üç şey yönetir; akıl, hormon ve duygu. Açıklamaya gerek yok, ne işe yaramadığı bellidir bunların. Bu işe yaramazlar işte.  Abazalığınızın bile çözümüdür, malumun orada olduğunu bile unutursunuz. İlk defa belinizin üstü bir yerle düşünürsünüz de ondan. Hormon mormon (bkz: mormon) hikayedir. Akıl desen, her şey zıttı ile bilinir kaidesinden zaten iptal olmuştur. Bir de bu daabbeler, olup olmadık yerde çıkar karşınıza. Mesela, önemli bir sınavınızdan önce ya da dikkat isteyen bir iş yapmadan önce. Güzel bir yemek sipariş etmeden önce de olabilir, cool bir tişört seçerken de. Eros’un kıyakları işte.

Oralarda bir yerde dururlar. Artık ya karanlık gecelerinizde bir yudumluk ışık için, ispanyollar’ın ‘’luz’’ dedikleri, ya da geceleri daha da karanlık hale getirmek için.

Ne bileyim, bir dönüp bakmazlar işte sana doğru, gül cemallerini yediklerim. Gerçi baksa heyecandan kendinizi sikersiniz o da ayrı tabii.

Niye var olduklarına dair net bir bilgi yok, hep puslu, blur, flu.  Ama aşkı yaratan, her neye tapıyorsanız işte, (ateler de dahil ) bunu, yeryüzünde bir  insanın aslında hiçbir şey yapmadan tüm hayatınızı mahvedebileceğini göstermek için yaratmış olabilir. Dedim ya, hep puslu, hep tanrısal sanki. Aşk ne la? Deme sakın, öyle kolay olmuyor o işler. Sana denk gelmemiştir ya da sen denk getirememişsindir. Otur buna ağla. Olum o değer verdiğin şeyleri, yanında aşık olmadığın, sevmediğin biri varken götüne mi sokacaksın? Affetme beni, çünkü aynen bunu yüzüne de söylerim. Bu kafaların hepsine de söylerim. Düşün; tus’u kazanmışsın ama buna seninle beraber sevinecek, şöyle böyle yaparız diyecek, karşı cinsten, kan bağının olmadığı kimse yok. 

İçi; su, kan ve kemik dolu bir et parçası olan sen, yine içi su, kan ve kemik dolu bir başka et parçasını ikna edememişsin. Korkmuşsun ondan. Çünkü seni yer değil mi? Keşke bi yolu olsa da bir yerde haberi olsa senden değil mi? Değil amk, sen bu kafayla giderken, azıcık medeni cesareti olan birisi alcak onu. Gerçek bu, onu başkası alacak. Başkaları cehennemdir diyen Sarter, başka ne tür bir an için söylemiş olabilir ki zaten bu sözü?

Şimdi burada bahsettiğim başeri aşk biraz daha. Ancak ileride, boşluk bulduğum bir zamanda yani, ilahi olanını da, sadece maşuklu olanını değil, aşıklı olanını da yazacağım. Buradaki ilk yazımda neden böyle oldu derseniz; küfürlü olsun ki, samimi olsun. Zaten ileride beni tanıyınca anlayacaksınız nasıl bir adam olduğumu. Açılışın neden bu konudan olduğunu soracak olursanız da; yaratıcı ilk olarak aşk’ı yarattı ve o zaman sadece tek taraflı olduğundan, evrenin eski duygusundan başlayayım dedim.

Aşkla kalmayın. Bir bok olmuyor, kodumun asosyalleri sizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder