17 Aralık 2013 Salı

Boş Yazı

Baktı. Öylece baktı. Devam da ediyordu buna haliyle. Gariplik yoktu bunda.

Kıvırcıktı. Seviyordu. Ben de öyle. Uzundu, saçları. Eylül gibi yüzü vardı. Sıradandı. Bir farklılık yoktu (size/bize göre tabii). Elini kızıl bardağa dolamış, sisli biçimde düşünüyordu. Sandalyenin ucuna gelmişti, sanki yetişmeye çalıştığı idealleri vardı, anında bırakıp gidebilecekti kendisini oracıkta, öylece. Mevsim bile durmuş, onu izliyordu, yani ona öyle geliyordu. Gözlerine bakmak istedi, şimdiye kadar inmemişti derinlerine, sıradandı bu farklılık. Aşağıya doğru  süzülmeye meyilli damlacıklar, sisi açıklıyordu.

Sandalyenin ucunda oturuyordu, geride bıraktıklarından kaçıyormuşçasına. Elleri de öyle bir sarmıştı ki kızıllığı, tutunacak şeyi oluşturuyordu tek başına. Karşı taraftaki yapraklara bakıyor diye düşündü önce, aklına gökyüzü gelmeden önce. Aslında bakmadığını da sonradan anlayacaktı, konumuzla alakası olmasa da.

Sandalyenin ucunda oturuyordu, kızıllığı ısıtmaya çalışarak, ya da ellerini. Her ne ise işte. Soğuk kalmıştı, buz tutmuştu bir kısmı, sanki. İşlemeyen bağzı şeyler varmışçasına sıkıyordu kızıllığı. O baskıyla kaynıyordu muhtemelen çay, kızıllık, içten içe. Çevresindekilere gösteremediği, gör(e)mediklerini anlatma çabasından geliyordu bu. Bizim tabirimizle fırtınalar kopuyordu içeride. Bunu da bir bardak anlatabilirdi sadece.

Sandalyenin ucuna oturuyordu, belliydi tedirginliği. Tekerlekleri vardı, sandalyeden bahsediyorum. Çantadan ya da başka kolaylaştırıcıdan değil. Tedirginliği artmaya başlamıştı, eliyle destek alıp yaslanmaya çalışıyordu sandalyeye. Sıkılmış da olabilir, bilmiyorum. Kızıllığı bıraktı, ses çıkarmaktan korkmuş gibiydi. Elini uzattı ileriye doğru. Yoldaşı, yandaşı, gözleri hatta, karşıladı bunu. Gecenin tenhalığından değil, yalnızlıktan da değil, ondan da korktuğu yoktu. Gözleri yalnızlıktan başka bir şey gör(e)meyen insan, bundan ne kadar korkabilirdi? Ve evet. Görülmemekten korkuyordu, başka bir şeyden değil.

Baktı. Öylece baktı. Devam da ediyordu buna haliyle. Gariplik yoktu bunda. Olacaktı ama. Göremeyenin yalnızlığı(!), görebileni etkilemişti.

Gidiyordu kıvırcık.

Cigarasını çıkardı, kibritiyle alevlendirdi. Kızıllık istedi bir tane, sıcakken derine işler çünkü, bilirsiniz.


Öyle işte. Boş. Boşluk. Karanlık. Bu kadar.

10 yorum:

  1. Böylesi yazıları birileri ses tonuna uygun biçimde kulağıma okusun istiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Böylesine beğenmenize sevindim...

      Sil
  2. Derin bir boşluk olmuş bu. Küçük prense katılıyorum, böyle yazıları biri okusa hafif bi ezgiyle çok daha güzel olur sanki :)
    Tebrik ederim, yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki bir gün.. :)
      Teşekkür ederim, hoş geldiniz..

      Sil
  3. vay be bu yazı iyi bak, film karesi gibi, insanın zihninde canlanıyor, sanki bir gece, barda gibi, dumanlı sanki loş.

    üstte arkadaşlar sölemiş ya, blogum seslendi diye bişi var. yani blogunda istersen seslendirebiliyorsun.

    :)

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürleer deep. Nacizane, bir şeyler deniyoruz işte, öyle.
    Öyle bir sahne işte. Öyle bir an, öyle bir boşluk.
    Haberim yoktu ondan, bi bakmak lazım. Teşekkürler bilgi için.
    :)

    YanıtlaSil
  5. bizim bloglar mahallesi var, bbm, biz blogçuların sitesi. orda örnekleri var bak, blogum seslendi, daha önce yapılanları da dinlersin ki.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzelmiş cidden. İlgileneceğim bununla. Ne kadar olur bilemem ama uygun bir ses bulursam mümkün olabilir.
      Öğrenmek gerek böyle şeyleri. Teşekkürler. :)

      Sil
  6. bizim bloglar mahallesine de üye ol. incele bak. aramızdan arkadaşlar kurdu. çok iyi bir site. iyi insanlar. hem blogunuz da biraz daha tanınır zaten o zaman. du hatta ben de tanıtayım bilokunuzu.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur. Bu işle uğraşıyorsa, öyle olmalı da zaten :)
      Bilok tanıtımı da ayrı bir konu. Mimari gibi bir ince düşünce ister. Eyvallah. :)

      Sil