31 Temmuz 2014 Perşembe

immortality.

uzun geceler güzeldir. aslında geceler uzadıkça güzeldir.

'Acı !' dedi. içine uzun bir 'aah' çektikten ve cigarasını üfledikten sonra. yaklaşık 20 yıl 4 ay ve 11 gün kadar önce. çiğ köftenin bu kadar yaygın olmadığı zamanlardı o zamanlar. o günü görenler ve hala yaşayanlar bilir. ki ölümsüzlük dediğimiz şey, immortality, kolay bir şey değildir. alın kısmı açılmış, kuru kafa olmaya ramak kala ensesine doğru yayılmış bir kaç tel saçı her sabah bu pis ve lanetli aynada görmek, ölümsüzlüğün ne kadar da zor bir şey olduğunu hatırlatır.

yaklaşık 20 yıl 4 ay ve 11 gün kadar önce, cigaranın daha zehirli ve acı ve zor bulunduğu o günlerde insanın canı acı'dan başka her şeyi istiyordu. çünkü sayın okur; acı, insana tahayyül edemeyeceği şeyleri yaptırır. aklınıza ilk gelen ölmek ve öldürmek gibi. kaçmak ve bırakıp gitmek gibi. belki aşık olmak gibi (bu sebep olabilir, emin değilim). yaşayana, bilene, bilmeyene, anlatana, anlatmayana, dilsize, sağır ve kalpsizlere bile. sanırım bu ve'saire'leri burada bitirmek gerek. daha yüce şeyler bulmak gittikçe zorlaşıyor.

- Acı. yüzüme öyle garip bakma. duman gözlerimi yakıyor bazen. sen gözlerini içime diktikçe duman deliniyor. sanki gözlerime zerk ediyorsun onu. bunu yapmayı nasıl öğrendin? dur dur. anlatma şimdi. saat 02.41 olmuş, seni anlayacağımı zannetmem. yaptığın tek şey cigaranı içine çekmek ve üflemek. zaten anlatmazsın da. bak işte, gördün mü? yine güldün. bu sana yakışıyor. kan ve dumandan ne kadar güzel gözüküyor göze. seni benim gözümden görmelerini isterdim. aslında bir çok şey isterdim. sen de ister miydin bunları?

kafasını kaldırdı. elektronik kelepçe ile göz göze geldi. (hızlı çekim yavaş gösterimde düşünün). gözlerini kırptı bir kez. bir fırt daha çekti cigarasından. kahve lekeli, rengi atmış grimsi gömlek. en üst düğme açık. yüzünün bir kısmını örten sakalı ve belirgin elmacık kemikleri. kanlı yeşil gözler. gözükmeyen saçlar. (berbat betimleme bitti.)

- isterdin di mi? ben de öyle düşünüyorum. anlatmayacağını da. hafta sonları yanıma gelmen güzel oluyor ama. tek başına insan bir şeyler yiyemiyor bile. sadece içebiliyor. ( çay, sigara, su, çorba gibi. bazen sınırlandırmak gerek.) sen gelince ben de kendime geliyorum. çenem kapanmıyor. bir de bağzı şeyleri artık öğrenmen gerek. ben sormadan anlatmalısın. ufaklık (torunu) nasıl?



Not. devam etmeyebilir. muhtemelen.

27 Temmuz 2014 Pazar

düşüş vol. 3

merhabalar bayım. yine konuşalım istiyorum, eğer size rahatsızlık vermeyecek isem. daha çok anlaşabileceğimizi düşünüyorum içten içe. siz gittikçe, tek başıma kaldıkça düşünüyorum. burada sizden başka rahatsızlık verdiğim kimse yok. sırf rahatsızlık vermek için bile kimseyi seçemeyebiliyorsunuz. aslında pek bir şeyi seçebildiğimiz de söylenemez. bu daha uzun bir konu ama, nasılsınız?

insan sormayı unutabiliyor bazen, genelde unutuyor çoğu şeyi. bu da onlardan biri sanırım. bir adam tanıdım, yolun yarısına kadar kuru bir kafaya ulaşmıştı. saçını, altındakileri ve üstündekileri çok cömertçe harcayan bir adamdı bu. 15 yılını bir kadın uğruna geçirdi. onu sevmeye çabaladı ve sanırım bunu başardı da. ve sonra neyi başardığını unuttu. gülmeyin bayım, haklısınız aslında dudak kenarlarını kaldıracak bir durum bu. hedefe varmak bayım, sonuca götürür ve bu da sizi mutsuz eder. yani aradığımız şey sonuç değil, sonuca götüren yoldur. ve pardon bayım, bu kez cidden sıkıcı oldum.

günün bu vaktini, özellikle en verimli geçebilecek bu zamanı bana ayırdığınız için pişman etmiyorum umarım sizi. bu zaman kavramı garip. verimlilikle ya da sorumsuzlukla ya da umutlarla özleşebiliyor. umumi bir şeyin özel olması mümkün müdür bayım? yani vaktimi çalıyorsun dediklerinde, ki o vakti kendi ellerine sayıp verseniz bile 'verimli' kullanamazlar o ayrı, aslında onun da bu şeyi yaptığını ve durumların eşit olduğunu fark ediyor mudur? ya da sorumu şöyle sorayım, kendine ve herkese ait bir şeyi sahiplenebilir ya da onu çalabilir misin? gülümsediğinizi görür gibiyim bayım. evet, haklısınız soru biraz saçma oldu. bana vaktimi çalamazsınız gibi geliyor bu yüzden. ve sizinkini de araklamadığımı ya da gasp etmediğimi biliyor gibiyim. evet evet, biliyorum. siz de biliyorsunuz artık.

nerde kalmıştık? ah evet, hatırladım şimdi. yaşlılık bayım, kötü bir şey. imkanınız varken bunu önleyin. önlenebilir bir şey olduğunu duymuştum geçenlerde. siz şemsiyeyi baston niyetine kullanmadığınız sürece, yaşlılık sizin kapınızı çalmaz. ama onu da yanınızdan ayırmayın. eskilerin bile eski tadı olmadığından bahsediyorduk. eskiyen şeyler değer kazanır derler; dostluk, şarap, saat, plak, aşk, kitap, insan ... şarap ve aşk'ın aynı yerde olduğu bazı yerler vardır. dostluk ve saat gibi. bazı şeyleri ayırmak zordur bayım, bilirsiniz. ayrılmak da zordur, köprüye gelemesek de. dün, sizden ayrıldıktan sonra gördüğüm en uzun hikayeyi okudum bir kağıt parçasında. bu yüzden bugünkü sıkıcı ve ruhsuz oluşum. bunu telafi edelim bayım, sizi rahatsız edememek, inanın çoğu insanın sahip olamayacağı şeylerden. ve ben bunu mümkün olduğunca istiyorum, siz de öyle mi?

teşekkürler bayım. bu uzun ve sıkıcı muhabbete katlandığınız için. yarın köprü tarafında görüşelim. tersine akmalı bazen bağzı şeyler.



O cümle şu idi;

Satılık; bebek ayakkabısı; hiç giyilmemiş.
Hemingway.



Not : yürüyüşün ilk günü için buraya, ikinci günü için buraya tık. okumak isterseniz tabii. 

26 Temmuz 2014 Cumartesi

mim: kitap

uzuuuun mim listesinde beni de araya sıkıştırmayı unutmayan Dördüncü Tekil Şahıs'a teşekkür ederim. biraz geciktiğim için de özrü bir borç birilirim.

Ne sıklıkla kitap okursunuz?
- okul zamanında elimden düşürmemeye çalışıyordum kitabı, vakit boşa gitmesin diye. tatil olunca bir rehavet çöktü sanki, duraksadım. mümkün olduğunca okurum diyim de, boşladığımı anlamasınlar. :)) gerçi, yazarın hakkını vererek ne kadar 'oku'yabiliyoruz, orası ayrı.

En sevdiğiniz yazarlar?
- Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, L.N. Tolstoy, Emrah Serbes, Murat Menteş, Alper Canıgüz, F. Kafka, A. Camus, Sabahattin Ali, Necip Fazıl, Sartre ... sanki biri yazmayınca alınacak gibi duruyor. başlıcaları bunlar gibi ama.

En beğendiğin kitaplar?
- Suç ve Ceza
- Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir
- Düşüş
- Metamorfoz
- Herhangi bir Emrah Serbes kitabı. ayıramadım birbirlerinden.
- Ve tabii Murat Menteş'in kitapları da öyle.
- Bir başına
- Bülbülü Öldürmek
- Oğullar ve Rencide Ruhlar
- Cehennem Çiçeği
- Kürk Mantolu Madonna
- Karamazov Kardeşler, Anna Karenina , Savaş ve Barış, Yeraltından Notlar...

Yerli/Yabancı hangi yazarların kitaplarını tercih edersin?
- Üstteki cevapta biraz belli oluyor sanırım bu.

Bugüne kadar en beğendiğin kitap serisi?
- Ramses serisi, Christian Jacq
- Jane Rizzoli ve Maura Isles, Tess Gerritsen kitapları. Cerrah ile başlamıştım bu seriye. sonra gerisi geliyor zaten.
- Alper Canıgüz'ün Alper Kamu'nun dedektiflik maceraları. şu bizim ufaklık var ya, hah işte o.

Daha çok hangi tarz okumaktan hoşlanırsın?
- Zor soru. Ayırmak zor. Felsefi, psikolojik, realizm, gerilim... klasik kitaplar öncelikli, diğerleri pozitif ayrımcılık sonrası oluşmuş.

En son hangi kitabı okudun?
- Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz

Şu anda hangi kitabı okuyorsun?
- deliduman - Emrah Serbes

Kitap blogları hakkında ne düşünüyorsun? Yeterli mi?
- takip ettiğim bir kaç tane var. işini güzel yapanlar. benim için yeterli ama sizin yeterlilik anlayışınız neleri kapsıyor, ona göre değişir bu soru ve cevap. :)

Kitap okumak sizin için ne ifade ediyor?
- bu sorunun altından kalkamayacağımı düşünüyorum. bi dostumun da dediği gibi, başladığında bırakamazsın. (eğer okuyorsa selam olsun). bırakılamayan şeyleri ifade ediyor.



Dördüncü Tekil Şahıs bir çok kişiyi mimlediğinden, bize isim kalmadı :))

yapmak isteyen çekinmeden alabilir, üzerine alınabilir bu soruları. biz de okuruz.

buralara yeni katılan iki arkadaş var, onlara göndereyim ben bu mimi. Gri Çerçeve blog'unun sahibeleri. bir süredir yazıyorlar ama blog'u daha yeni açtılar. Buradan da diyeyim bir kez daha, hayırlı olsun.

bir de adettendir, bizim blog'un sakinlerine gelsin :))



25 Temmuz 2014 Cuma

Mim-i Plaza

Sevgili dostumuz Dördüncü Tekil Şahıs'ın başlatmış olduğu mimi bana aktaran cancağızım Bilal Aydın'a buradan selamlarımı yolluyorum. Mime başlıyorum efendim:


-Hayatının en acı olayı ne? Ölüm dışında sana ders veren bir şey yaşadın mı hiç?
+Ders deyince tabii akla hemen kötü anılar, olumsuzluklar geliyor ömür yolunda karşımıza çıkan. Ama ben burada pişmanlıklarımızdan, keşkelerimizden, mutsuz zamanlarımızdan bahsetmek yerine güzelliklerden bahsetmeyi yeğlerim. Ölümün haricinde hayatta aldığım birçok ders olmuştur. Bunlardan en önemlilerinden biri; 'zamana takıntılı bir şahsiyet' olarak onu dolu dolu yaşamayı tam olarak öğrendiğim andır. Tam bir epifani anı.
 
-Yurt dışında görmek istediğin bir yer var mı?
+Elbette. Piramitlere gitmeyi küçüklüğümden beri istemişimdir. Sanırım gizem beni her zaman için etkiliyor.

-Hayatının kitabı ne?
+Tek bir kitap ismi söylemem pek doğru değil ama Marcel Proust-Kayıp zamanın izinde son zamanlardaki en çok beğendiğim kitap diyebilirim.

-Koleksiyonun var mı? Varsa ne?
+Profesyonel anlamda olmasa da etraftan topladığım National Geographic 1969-71-85 serileri var elimde. Pek önemsenecek bir koleksiyon değil. Elli yıl sonra belki. :) 

-Hangi enstrüman olmak isterdin? 
+Erhu. Uzak doğuluların müziğini pek severim. Huzur dolu.


17 Temmuz 2014 Perşembe

vol. 2

Merhabalar bayım tekrar. Bekletmedim sizi değil mi? Siz de mi yeni geldiniz. Bu güzel haber işte. Bekletmeyi sevmem, insanların işlerini benim için bırakıp, benden önce gelmelerine alışamadım. Alışılacak bir şey gibi de değil. Beklenti, insanı yoruyor bayım, siz de farkındasınız bunun. Basitçe örnekleyecek olursak, şapkayı düşürmemenizi söylemiştim size. Ve siz, benim bunu beklediğim için bunu kendinize yüklediniz değil mi? Evet di mi. Bunun gibi işte. Ayrıca, şapkanızı beğendiğimi tekrar söylemeden edemeyeceğim. Sizi şapkanızdan tanıyorum artık. Buralarda bir yerde ( kafasının bir kısmını gösteriyor sağ elinin işaret parmağıyla) şapkalı adam olarak yer edindiniz. Ve bunun dünkü köprüye kadar olan sohbetle yakından alakası var. Yavaş yürüyecektik, ne iyi oldu hatırlattığınız. Yoksa ben aldım hızımı gidiyordum.

Ne diyorduk bayım? Beklenti mi? Ah, evet. Siz de bir beklenti için buradasınız mesela. Ya da az önceki girişten dolayı öyle bir etki oldu. Mühim değil, bu olağan bir şey. İki bordorline hastasına aynı gün maruz kalan doktorun, iki hastanın birbirini tamamladığını, evde menemenin soğanını kesmeden önce çıkardığı zarında fark ettiği gibi olağan ve menemeni yerken anlaması kadar doğal bir durum bu. Ve göz doktoruna giden astigmatlı bir hastanın aslında göz kuruluğu çekmesi ve gözlükle kendisini bağdaştıramaması kadar da bilinen bir şey. Bunu nerden mi çıkardım? Az önce solumuzdan geçen bayanın mavi gözlerini ovuşturmasından çıkardım. Ve bu, o Baron'un çıkarımları kadar gelecek vaat eden bir çıkarım olmadı. Sizin de mi gözlüğünüz vardı? Çerçevesinin değişimi için bıraktınız ve alamadınız daha. Anladım sizin bugünkü gerginliğinizin nedenini. Yani sağ elinizdeki şemsiyenin her adımınızda yere öyle sert vurmasını es geçemezdim öyle değil mi? Ne çok soru sordum size bugün. Bağışlayın.

Bütün renkler gözlüklerle alakalı, ve çerçeveleriyle. Ben sizi anlayacak durumda değilim maalesef. Gözlüğümü değiştirmek için beklememiştim bu kadar. Sanırım bu saçma olurdu bir bakıma, benim için. Anladınız sanırım, sevindim buna. Sizin, daha doğrusu aynı ofiste çalıştığınız ve amaçları sadece para kazanmak olan o insanların sıradışı ya da saçma bulduğu şeylerden biri, gülleri koparmayıp hediye edeceği kişi için saksı ve dikenleriyle beraber büyütülmesi, gülün de koparmadan götürülmesi olunca, hatta bazen gün batımında seyri için çağrılması da eklenince buna, saçma geliyor size. Ya da bu cünlenin herhangi bir ögesinden kaynaklanan br basıklık var, emin değilim. Sonuçta her kasım ayının her perşembesi yeni şeyler olmasını bekliyor insan. Ve buna her şubat ayının salı günleri ve temmuz pazarları da ekleniyor.

Köprüye kadar gelemedik bugün bayım, sizi gözlüğünüzü alacağınız yerde bırakmak istedim. Siz gergin olunca ben de etkileniyorum bundan, olur olmadık şeyler açıyor çenemi. Gözlüklü, şapkalı ve sakin bir şemsiyeli bir günde tekrar buluşmak dileğiyle o zaman. Ve bayım, bu listeye aralık ayının her kar gününü de ekleyin. Çünkü beyaz, şapkanızı ve sizi ferahlatır.


Not: şapka ve vol.1 için buraya tık.
Not 2: eğer devamını okumak isterseniz, buraya tık.

15 Temmuz 2014 Salı

Plaza mimi.

Dördüncü Tekil Şahıs'a beni de mimlediği için teşekkür ederim. mimin miadı dolmadan yapayım dedim. gelelim cevaplaraa...

Blog ismin neden bu? özel bir anlamı var mı ki?
Gece Denemeleri; Genelde yazmak için gece vaktini, gün ışığının olmadığı vakti seçerim. Paylaştıklarımın da öyle bir sınıfa girecek edebi bir şeysi olmadığını düşündüğüm için de deneme diye nitelendirdim. Sonunda da böyle bir şey çıktı ortaya.

Gece Düşerken; Fecr'e kadar olan vakit karanlığı, derinliği, sakinliği ve bunun gibi bir çok şeyi içinde barındırdığı için fecr düşmeden ondan bir şeyler kapmaya çalışırım. Böyle bir ilham kaynağını da es geçmek, isimsiz bırakmak istemedim.

Hayatının en acı olayı ne? Ölüm dışında sana ders veren bir şey yaşadın mı hiç?
Yaşayıp ders çıkardığım olaylar oldu, iyi kötü atlattık onları. Fakat, ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki?

Yurt dışında görmek istediğin bir yer var mı?
daha çok yol nereye ben oraya  tarzında düşündüğüm için pek fazla yer adı söyleyemeyeceğim. Bunun yerine sizi mimin geldiği yere yönlendireyim, onları listeye ekledim de. :))

Hayatının kitabı ne?
Bir başına - Anthony Storr derim, Dinle Küçük Adam darılır. Deliliğe Övgü derim Yabancı darılır. en iyisi Suç ve Ceza diyeyim, iş tatlıya bağlansın.

Koleksiyonun var mı? varsa ne?
Hep olmasını istemişimdir, olanlara da çok özenirim ama bir türlü yapamadım. olursa haber ederim.

Hangi enstrüman olmak isterdin?
bağlama, ney, kanun, ud.. sıraya göre, ilki daha çok.


mimlediklerime gelince. bu mimi yapmayan pek kalmadı sanırım. ben yine kısır döngü yapıp bizim blog'un diğer sakinlerine yönlendireyim. olur mu kardeşlerim, ne dersiniz bu işe?


Mim : 5

Beyaz Gemi blogunun sahibi Şenay'a çok teşekkür ederim. biraz geciktim mimi yapmakta. affola..

Aşk.

önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.

Hayat.

önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.

Umut.

önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.

Acı.

önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.

Gülmek.

önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.

(biraz farklılık yaptım. mimin geldiği yerdeki yazılar çıtayı çok yükseltince, mecburi değişiklik oldu. umarım beğenirsiniz.)

12 Temmuz 2014 Cumartesi

öhöm öhöm.

Merhabalar pek değerli misafirlerimiz. Dostlarımız bizlere bir mim göndermişler, yapmamızı istemişler. Adet yerini bulsun demişler. Bize de yerine getirmek düşer tabii, her ne kadar zamanlama olarak geç kalmış olsak da. Dileriz ki, affederler. İlk defa bir mim ile karşı karşıya olan bu aceminin eğer bir hatası olursa, umulur ki anlayış gösterilir. Haydi başlayalım...

-En çok kırıldığın/incindiğin kelime?
+ Hayat mottom gereği, insanların konuşurken, yazarken, düşünürken karşısındakilerle -ve de kendisiyle- olabildiğince saydam olması gerektiğine inanırım. Tabii bunu uygulamak oldukça zor olabiliyor günlük yaşamda. Bunun yerine bayağı, samimiyetsiz sözler alıyor. İçeriği her ne olursa olsun, hangi kelimenin ardında samimiyet yoksa o kelime beni incitir, kırar.

-Herkesin kullandığı bir kelime olur. Ama senin için bir insan olur. O özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın. Ne düşünüyorsun?
+Düşüncelerimden ziyade duygularımdan bahsetmek gerekirse, büyük bir enkaz hissiyatı oluşur içimde. Böyle 5 katlı bir binanın bir anda yıkılması gibi.

-Seni en çok duygulandıran şarkı?
+ Birçok şarkı var açıkçası. Müzik türlerine göre kategorize edip açıklamak isterim aslında ama şimdilik tek cevap vermek gerekirse; Ben de özledim- Dağılma.
http://www.youtube.com/watch?v=ZKuF5ElELgU

-Daha önce seni bırakan biri geldi. Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin. Ama buna rağmen yine bırakıp gitti.Şimdi yine pişman, ne yaparsın?
+Kelimelerimi kullanırken cimri davranırım sadece. Yeterli bence.

-Nefret mi Aşk mı?
+Ambivalans diyor buna mistır fıroyd amcamız bizim yerimize. Bir çubuğun iki ucu. Birbirlerine zıt gözüken ama aynı maddeden..

-Birinin kalbini kırdığında gönlünü nasıl alırsın?
+Zor soru bu. :) Altından kalkamam. Pas diyorum.

-Nasıl ağlarsın, bağırarak mı içine atarak mı?
+Genelde içe kavisli.

-En korktuğun şey?
+Boşlukta kalan sorulara sahip olmak.

-Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin, kendini nasıl sakinleştirirsin?
+Yalnız başıma dışarı çıkar, ufak bir yürüyüş yaparım yeşilliğin koynunda. Bunun üstüne daha  iyi bir reçete tanımam.

-Bazen kızılmasından hoşlanırsın. Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?
+Kızgınlık öfkedir bence. Öfkenin dışa vurumu her zaman için iyidir aslında bana kalırsa. Düdüklü tencereye benzetirim ben insanları. Öfke de iç basıncın düşmesi oluyor bu durumda basitçe. Ama en çok sessizliğe gömülmüş kimselerin kızmasından hoşlanırım, bilirim ki sonunda o kişi rahatlayacaktır.

-Şiir/müzik/öykü/deneme?
+All of them.

-En son ne için ağladın?
+Sevdiklerime üzüldüğüm için.

-Birinde hemen etkilendiğin özellik?
+Derin sessizliği. Sessiz insanlar, dalgın insanlar beni her zaman için etkilemiştir.

-Dayanamadığın şey?
+Zamanın hunharca öldürülmesi. Bu konuda saplantılı olduğum bile söylenebilir.

-En sevdiğin duygu?
+Çok klişe bir cevap olacak ama sevgi. Sonuçta evren bunun üzerine kuruldu. Bu günlerde pek göremesek de kendisini sofrada tabağı hep hazırdır.

Eveeet. Pek sevdim ben bu mim şeysini. :) Mimleyenlere de, okuyanlara da kucak dolusu sevgiler gönderiyorum. İyi bakın kendinize. :)

11 Temmuz 2014 Cuma

ODI ET AMO: Sevdiklerimizden Nefret Etme Üzerine

....
Normalde ( genellik 'normalliğin' kanıtıysa da) karşıtdeğerlilik bilhassa takıntılı nevrotik durumlarda kendisini gösterir ve Freud karşıtdeğerliliğin betimsel resmini klasik takıntılı nevrotiğin yani Fare adamın hanım aşığıyla yaşadığı durumu anlatan hikayeyle sunar: " Fare adam, kadının ayrıldığı gün, caddede bulunan bir kayaya tekme atarak onu yol kenarına itme zorunluluğunu hissetti, zira kadını taşıyan araba birkaç saat içinde aynı yoldan geçecekti, kadın da bu taştan ötürü bir acı yaşayabilir diye düşündü ancak birkaç saat sonra bu fikir ona saçma geldi ve geri giderek taşı tekrar yolun ortasına koyma zorunluluğunu hissetti." ( İnsan fare adamın ilk düşüncesini yani sevdiği kadına zarar verme olasılığına ilişkin düşünceyi merak ediyor. Koruyucu maskesine rağmen, insan merak ediyor: Nereden geliyor bu düşünce?) ....
(Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir/Odi et amo: Sevdiklerimizden nefret etme üzerine)

Nefret ediyorum ve seviyorum, bunu nasıl becerdiğimi sorarsın belki
Ama bilmiyorum, sadece böyle olduğunu biliyorum ve çok acı çekiyorum.
Catullus.

Kim karıma karşı bazen soğuk bazen de sevgi dolu görünüyor olmamı,
yalandan birer tavır olarak görürse, aptaldır.
Monteigne.

Sevgin ve nefretin söküp atmasın diye beni,
Yaşamama izin ver, ah, sev ve nefret et benden.
John Donne

10 Temmuz 2014 Perşembe

Mim : Dikkat duyguların ortaya çıkabilir!

Blog'a ilgilerini ve yorumlarını esirgemeyen Şenay Benderli ve Şeyma Tanış'a mimlediklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.

En çok kırıldığın/incindiğin kelime?
- Aklımın takıldığı ya da öneri almak istediğim bir şey hakkında karşımdakine önemli olduğunu düşünüp sormuşsam ve 'sen bilirsin' demişse kırgınlığım olur ona karşı az biraz.

Herkesin kullandığı bir kelime olur. Ama senin için bir insan olur. O özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın. Ne düşünüyorsun?
- bir önceki cevap bunu da kapsıyor sanırım.

Seni en çok duygulandıran şarkı?
- Neşet Ertaş diyim ben, siz gerisini tamamlayın.

Daha önce seni bırakan biri geldi. Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin. Ama buna rağmen yine bırakıp gitti.Şimdi yine pişman, ne yaparsın?
- biliyorum bu fıkrayı. :D

Nefret mi Aşk mı?
- ikisi de. çünkü beraber yürürler.

Birinin kalbini kırdığında gönlünü nasıl alırsın?
- Özür dilerim. o davranışımın nedenini açıklarım, açıklamaya çalışırım elimden geldiğince. hatalı olduğumu kabul ederim. sonra başka yapabileceklerimi düşünürüm, olabildiğince çabuk durumu düzeltmeye çalışırım.

Nasıl ağlarsın, bağırarak mı içine atarak mı?
- rahatlayacak şekilde. eğer bu beni rahatlatacaksa tabii.

En korktuğun şey?
- Alzheimer. nerden tanımladın bu hastalığı be Alois.

Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin, kendini nasıl sakinleştirirsin?
- o zamanlara sakladığım bir kaç müzik var. sonra kitaplar var, kağıt-kalem var. uyku var. yol çok, seç beğen al. :)

Bazen kızılmasından hoşlanırsın. Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?
- pek hoşlandığım söylenemez alsında. sevdiğim biriyle uğraşıyorsam kızılması güzel olabiliyor bazen. :D

Şiir/müzik/öykü/deneme?
- müzik - öykü - deneme - şiir.

En son ne için ağladın?
- Hatırlamıyorum, hatırlasam da buraya yazacağımdan emin değilim. :)

Birinde hemen etkilendiğin özellik?
- Hemen etkilenmek değil de, konuşmasına dikkat ederim. mesela seçtiği kelimelere.

Dayanamadığın şey?
- yanlış anlaşılmak elbette. bir de acelecilik. ne olur azcık sakin olunsa.

En sevdiğin duygu?
- sakinliği kapsayan her şey, yani duygu kısmını.


eey bizim blog'un sakinleri, kardeşlerim, tanışma isteyen vardı geçenlerde bi tane. onu yerine getireyim bu fırsatta. siz de alın birer dal, aynı mimden 3 tane olsun, senden benden bizden olsun. hadi bakalım, görelim sizleri de. :)
( okuyacaklarından bile emin değilim. :D )



düşüş

- gelmişsin yine azizim. Beklemiyordum aslında seni bugün, gelmez diyordum. Dünkü o bayık konuşmamdan sonra bugün köprüye kadar öylesine yürürüm diyordum, yanılttın beni tekrar. Nasılsın, iyisin değil mi? Burdan bakınca kendindeymişsin gibi duruyor. Burdan bakınca her şey sıcak duruyor. Flu moda bugünlerde, bende bir terslik var sanki  her şey güzel geliyor gözüme. Üstümdeki şu yamalı ceket bile köprüye kadar güzel duracak hatta, bu köprüde bişey var. Senin şapkan da güzelmiş, nerden aldın? Hmm, otelin ordaki dükkandan olduğunu bilmeliydim aslında. Dikkatsizliğim için kusura bakmayın dostum. Eski dostum. eski dedim diye alınmadınız değil mi? Güzel olan her şey eskidir, eskimeye mahkumdur. Tıpkı şu köprü gibi. Dost kelimesi yenilik değil geçmiş ifade eder, geçmişe saygı göstermek gerekir. Katılıyorsunuz bana, ne güzel teşekkür ederim eski dostum.

- nerde kalmıştık? Sana yağının toplumun gelişmesi üzerindeki etkisi mi? Onu daha sonra mı konuşalım? Nasıl isterseniz. Aslında boşluktan bahsedebiliriz, şu köprüdeki gibi. Geçenlerde fikirlerle ilgili konuşuyordu birisi, köprünün girişinde. Bembeyaz fikirlerim olsa, ayaklarım yerine kanatlarım olurdu, diyordu. Altında tabure vardı adamın, kanatları yoktu. Dinleyen ve yoldan geçenlerde de yoktu. Aslında adamı dinleyen de yoktu. Sadece beyaza yakın bir şapkası vardı, aynı sizinki gibi. Kitap mı? Hayır, sanki daha çok ezbere konuşuyordu. Daha önce böyle bir konuşmayı yapmış gibi işte. Ya da dinleyenleri umursamadan hitap ediyordu boşluğa. Kanatları boşluktaydı, gözükmüyordu. Fikirleri gibi. Onu dinleyen kalabalık gibi.

- ah eski dostum, ne hızlı yürüyoruz. Benden sıkıldınız tabii. Siz de haklısınız. Beyaz şapkalı adamı bile dinleyen yoktu, siz yine bana iyi katlandınız. Yarın daha yavaş yürüyelim, olur mu? Sizinle konuşmak iyi geliyor. Anlaştığımıza sevindim. Köprüye geldik yine. Etraf flu oldu. Sizin otel de gözüküyor. Aynı saatte diyelim o zaman. Sağlıcakla kalın eski dostum, şapkayı düşürmeyin sakın.

Not: beğendiyseniz, devamı için buraya bir tık.