tag:blogger.com,1999:blog-20392557765984909412024-03-13T17:30:46.187+03:00Gece Düşerkenalabildiğine karanlık, olabildiğine derin.Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.comBlogger88125tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-16575407607877825002019-04-09T17:05:00.001+03:002019-04-09T17:05:11.112+03:00Düşlemece<div class="MsoNormal">
<div style="text-align: center;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">Bir hayalin tek amacı
gerçekleşmek değildir. Bir hayalin en büyük amacı hayallerin, tutkunun,
mutluluğun kaynaklandığı noktayla ilişkiye geçmemizi sağlamaktır. Yıkılmış bir
hayal bile senin için bunu yapabilecek niteliktedir. Evet, şimdi konuşmaya başlayabiliriz. Bana biraz çocukluk hayallerinden bahseder misin?</span></span></div>
</div>
<div class="MsoNormal">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<br /></div>
<iframe allowfullscreen="" frameborder="1" height="300" src="https://www.youtube.com/embed/VPqZik2IWPo" width="550"></iframe>
<br />
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b>Nereye Gidiyoruz</b></span></span><br />
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><b><br /></b></span></span>
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">
ahşap gibi kokuyor anılar<br />
yağmur yağıyor ve çürüyorlar<br />
minik parmaklarıyla dokununca<br />
her bir tarafa dağılıyorlar</span></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br />
yıldızlardan ev yaptığın çocukluğun nerede?</span></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;">
karanlıkta yalnızken hala korkuyor musun?<br />
kahve aroması dolu hayalleri nerede?<br />
hala istediğin yine gidiyor musun?</span></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="text-align: center;">
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br />
kibrit çöpü gibidir tüm anılar<br />
söndüğünde simsiyah ve cılızlar<br />
köpükten gemiler yaptığın günler<br />
terk edilmiş şekilde seni bekler<br />
her şeyle dostluk kurduğun çocukluğun nerede?<br />
gök gürültüsünde de hala korkuyor musun?<br />
resimlerle süslediğin hayallerin nerede?<br />
hala istediğin yönü biliyor musun?</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 9pt;"><o:p></o:p></span></span><br />
<span style="line-height: 107%;"><span style="font-family: "georgia" , "times new roman" , serif;"><br /></span></span></div>
H. Emre Kocalarhttp://www.blogger.com/profile/01696136096484115146noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-4261066721449831852015-05-20T03:01:00.003+03:002015-05-20T03:01:47.664+03:00-Sen benim çok fena cahilliğime geldin. Daha ne diyeyim ki?osman yeşilyurthttp://www.blogger.com/profile/08610781780952190979noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-3587651557801555952015-04-08T00:49:00.001+03:002015-04-08T00:54:18.912+03:00seven iki insan niye ayrılır?biraz önce bir şey izliyordum, bir adam karısıyla ilgili bir şey anlatıyor, karısı da onu doğrulayıp kendisini ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. bir sigara yaktım ve düşündüm. birisinin seni sevmesi ne büyük bir şey! ancak bunu fark edince kaçacak delik aramak ne büyük gariplik. birisinin seni seviyor olma ihtimali bile, insanların hayatlarına son vermek için kararını verip, gerekli şeyleri yapıp ve son olarak eyleme geçirme anında öğrendiklerinde/hissettiklerinde vazgeçirebiliyor. birisi tarafından sevilmeyeli ne kadar uzun zaman olmuş gibi. ancak, şu dakika birisi çıkıp sevdiğini söylese ne yapardım bilmiyorum. sen beni sevmiyor diyen, belki de senin tarafından sevilmek çok büyük bir şeydir, bunu hiç kendine sordun mu? sen birisini seversen belki de o adam bununla yaşamına devam edemez. işte sana gerçek cevaplarımdan birisi bu olurdu, bu soruya verilmeyen ama gerçekçi cevaplardan birisi de budur. sorumuz meşhur, seven iki insan niye ayrılır?<br />
<br />
akşam akşam ne yalnız hissettim yahu. istiyorum ki, bildiğim bütün kelimeleri sıralayayım da siz anlayın derdimi seçerek içinden.<br />
<br />
ben niye tekrar tekrar bir kız peşine düşme telaşındayım. aslında yalnız büyüdüm diyebilirim. yatılı okudum uzunca yıllar. ancak herhangi bir boşlukta kalmadım aile ve temel sevgi bakımından. bazen düşünürdüm küçükken, ben de bir gün böyle bu işlere inatla sarılıp olmayınca da sızlanır mıyım diye. olmayacağını düşünürdüm. bunun temelinde sadece sevgi eksikliği olduğunu düşünürdüm. sonraları, büyüdükçe işte, anladım ki meğer ben olayı yanlış anlamışım. tabii ki hiçbir çocuk doğru şekilde anlamayacaktır bahsettiğimiz şeyi, de ne bileyim ben o kadar yanlış anlamışım ki sıkı sıkı sarılmışım. hala da bazen bu işin sadece sevgi üzerine olacağını düşünüyorum.
meğer olay yine de terminolojide belirtilmiş. ''eş'' denen şey, sevgilinin evrilmiş halinden ziyade aradığın şeyleri bulduğunmuş. bir omuz, bir çift el, bir insanmış. bir çift gözün eksikliği ne kadar da gam veriyor. temel bir kural vardır linguistics'de; bir kelime her ne kadar eş anlamlısı ile aynı gibi gözükse de hiçbir zaman tam aynı olmaz, yani insan dilleri aynı şeye iki farklı isim koymuşsa mutlaka başka bir şey ifade ettiğindendir. benim bir sürü arkadaşım vardır hepsi de farklı alanlarıma hitap etmesine rağmen aynı isimle çağrılırlar. diyeceğim, epey de ağdalı ve kapalı oldu ama, etrafında insanlar olması yalnız olmadığın anlamına gelmez. ''eş'' başkadır. bazıları sevgili de dese, bizde o ''eş'' olarak bilinir. bunun eksikliğin belirtilmesi kadınlarda normal karşılanırken, erkekler niye acziyet olarak bilinir merak ediyorum.<br />
<br />
bir de şey var tabii, oturduğu yerden beklemek. bekleyin anasını satayım bakalım ne olacak. ne sanıyoruz bilmiyorum.
şimdi bazı adamlar var, bir şeyi yanlış yapınca elinden tutup doğrusunu yaptırıyorlar. hatta gülümsüyorlar yüzüne falan. neyse yahu, iyice ağlama duvarına çevirdik akşam akşam. yarın falan yine gelirim ben, kaybolmayın bir yere.
osman yeşilyurthttp://www.blogger.com/profile/08610781780952190979noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-14785465891567388792015-03-01T23:39:00.000+02:002015-03-01T23:39:55.795+02:00sifon- korkmasaydın ne yapmak isterdin?<br />
<div>
<br /></div>
<div>
- gözlerini oyup...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
- çok hoşmuş.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
- kendi kafama yerleştirir ve bu sokağı senin yaşında olduğum gibi göreyim diye etrafa bakardım. </div>
<div>
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
e. n. </div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
üç kalıyor, beş kalıyor, on kalıyor. bi bizden geriye bi b*k kalmıyor. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
bi öğlen oluyor gece kalıyor, bi gece geliyor yâr kalıyor. bi bizden geriye bi b*k kalmıyor.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
kalmıyor diyip kalanları sayıyorum. tam da şu anda yapıyorum. amacım dizelere dökmekti ama noktaları sıraya sokamadım. harfler kuralsız kaldı başıma. </div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
içeri girip bakıyor yüzüme. gözünün sağ kenarında hafif kızarıklık. nemlenmiş. ağlamıyor la, uykusu gelmiş. alışverişten dönmüş bir kadının bitkinliğini ve kapıdan içeri ilk girdiği anı düşünün. kendini salmış, kısmen parıldayan halini. şimdi alışverişi unutun. poşetleri de silin. düşük omuzlar kalsın. kahverengi palto da dursun. eline çanta verin bi, içine de sigara koyun. saati 8'e ayarlayın ve bekleyin. yani beklemeyin, parıldamaz bu halde. sizi kurtaracak bir 'şey' olarak da gözükmez gözüne. gelir oturur karşına. 3'lü koltuğun senin çaprazına gelen sol tarafına. kelam etmez ama bütün harfleri sokar ciğerine. sonra cigarasını yakar, dumanla sıkılaştırır seni. sen de beş dakka önce felç geçirmiş gibi elinde cigarayla kalırsın. cigaraya bakarsın, o kalmış, senden geriye bi b*k kalmamış. sanki istiyorsun da kalmasını.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
- içmeyeceksen çıkarma bari de yapışmasın eline.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
- ha?</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
- sigarayı diyorum. içecen mi yoksa aval aval yansın diye mi bekleyecen?</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
- haa. onu diyon. çakmağı bulamadım. mutfağa gitmeye de üşendim. versene seninkini.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
bu vasat diyalogtan bile geriye duman kalıyor. söylesene, senden ne kalıyor geriye? bana bakma. ben sana soruyorum. bunu okuyana. bi şeylere ilgi gösterene. en azından bu şeye. git de kalıcı bir şeyler yap. yapamıyor, sadece s*çabiliyor musun? o zaman sen de sifonu çekme. bi de böyle düşün, ha?</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
dipnot. cigara içmem. </div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-55538880328736410152015-01-21T00:04:00.002+02:002015-01-21T00:04:23.784+02:00Jamais vu. gece oldu, geçenlerde de sabah olmuştu. zaman zaman olur böyle şeyler. tekrar eder yani açık açık söylemek gerekirse. 'deja vu' hoş karşılansan da sorun oluşturuyor. ben daha önce yaşadığım ya da en azından yaşadığımı düşündüğüm bir şeyi sırf hedonizm uğruna kabul mu edeceğim? böyle saçma girişler beni güldürmeye devam ettikçe, sanırım kabul etmeye de devam edeceğim, affola.<br />
<br />
bir tekrar ile başlayan bir af ile bitiyor. az önce fark ettim gözlerinizin önünde. içi boş renkli çukurların önünde aslında neler neler dönüyor da, sadece yüzümüze vurunca fark ediyoruz ya da yüzümüzde eksikliğini hissedince. ayna ile alakası yok bunun, cidden yok. bir yüzün olduğunu sadece aynada fark etmiyorsan eğer.<br />
<br />
bi tekrarlara taktım, bi de kuşlara. sahi kuşlar tekrar tekrar uçar, di mi?<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: right;">
mona roza, siyah güller, ak güller</div>
<div style="text-align: right;">
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak</div>
<div style="text-align: right;">
kanadı kırık kuş merhamet ister</div>
<div style="text-align: right;">
ah, senin yüzünden kana batacak</div>
<div style="text-align: right;">
mona roza, siyah güller, ak güller</div>
<div style="text-align: right;">
.</div>
<div style="text-align: right;">
.</div>
<div style="text-align: right;">
.</div>
Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-62038880802174230682015-01-06T00:20:00.003+02:002015-01-06T00:20:27.372+02:00bozmayın, yağsın. kara kalemler,kara çalışmalar, aktan çalıp kar(ay)ı bağlamalar. kara çalmalar. tamam, durdum. karla alakalı şeyler işte, gündem yazısı gibin bir şey. okumanıza gerek yok yani. etrafınızda gördüğünüz şeyleri bir de benden dinlemeyin. kendi kendimi karıp giderim.<br />
<br />
hala okuyorsanız benden günah gitti demektir. rahatlayabilirim. aslında her şey bir parça beyazlıkla başladı. bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler yani. kara beyazladı parça parça. paramparça oldu sonra her şey. sonra kendimi burada buldum işte. kara saplandım. dedim size beni durdurun diye.<br />
<br />
dışarıya bakıyorum da, göz gözü görmüyor. sokak lambası seçiyor anca gözümüz, sokakta kalanlar onlar olsa sadece, keşke. ışığın, sadece ışığın seçilmesi her zaman iyi değildir. ben ışığı seçmemek için ekran parlaklığını azalttım mesela, sonra buraya saklandım. sen de bi ekrana sığınıyorsun mesela tam şu anda. fark edilmek için ışığın altına saklanan kaç kişi var ve kaç kişi görüyor beyazın parçalarını?Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-3886566185095917802014-12-25T01:42:00.001+02:002014-12-25T01:42:21.681+02:00bikaç satır uyarı. boş şeyler nihayetinde. uyarı.<br />
<br />
bu yazı ağır miktarda kamu spotu içerir, çok fazla ciddiye almayın.<br />
<br />
neden bunu diyorum, ciddiye alınca kaçıyorsunuz. önemsemek istiyorsunuz ama neşenizi bozduğundan pek de umurunuzda olmuyor ciddiyet. sonra da içe dönülüyor işte. aslında daha anlamlı bir giriş yapmak isterdim ama mesele ciddi. pat diye girince daha çok dikkat çekiyor, affola.<br />
<br />
şimdi size böyle dedim diye kendinizi kasmayın ya. gülmeyin de. hatta yazının sonuna kadar sabredemeyip bırakabilirsiniz, cidden. buna alınmam, okumanızı beklemiyorum çünkü. tek derdim can sıkıntısı. yok yok, yalnızlık değil. hele gecenin bu vaktinde (01.19) burada isem yalnız değilimdir.<br />
<br />
itiraf edin, derdiniz can sıkıntısı değil yalnızlık. ben mi? benimki de sadece can sıkıntısı zaten. yalnızlık nedir diye soranlara "siz ölüyorum dediğinizde bile kimsenin umurunda olmamanıza yalnızlık adı verilir" derim. konu ne ara size geldi, aslında ben gayet ciddi bir şekilde kendimden bahsedecektim. yazının uzun ya da kısa, yani nasıl istediğinizi soracaktım. ama bu pek bir şeyi değiştirmeyecekti, nasıl mı? şöyle. siz ne kadar okumak isteseniz de istemeseniz de bu yazı bir yerde bitecek. bir hikayenin bitmemesi için hiç başlamaması gerekir. öyle derler, ben pek anlamam bu işlerden. sanırım sonundan çok devamıyla ilgilenmekten kaynaklanıyor. bir bakıma da hikayenin ana karakteri bile olsanız, yazar sizi ve kalanınızı pek düşünmüyor bazen. sanırım bu ironi ya da saçmalık. siz karar verin.<br />
<br />
bence saçmalık. yok yok, yazıdan bahsediyorum. genelinden. cidden okuduysanız sizi tebrik ederim. ben ciddiye almayın demiştim ama, sonra uyarmadı demeyin.Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-59308031351186928562014-12-11T22:13:00.001+02:002014-12-11T22:13:57.067+02:00Edebi değil, otobüs muhabbeti. Ben soğuk bir adam değilim. Bu, ilişki üzerine. Ahkam kesip, yine mi yaea haletine girecekseniz okumayın. Oku diyen yok. Her şeyi okudun bir bu mu kaldı.
Sinirliyim çok. Öyle böyle değil. Her cümle bir nefes. Neyse, ben soğuk bir adam değilim. Basit yazacağım, çünkü böyle bir konu. Kız arkadaşım ile ilgili problemim var. Konuya bak amk yahu. Bu sadece. Bir yerlerde insanlar ölüyor, açlık çekiyor, tecavüze, hakarete uğruyor ama ben kız arkadaşımla problemim var diye dertleniyorum. Peki ne yapayım? Bırakayım mı bunu? Kızı değil, fikirin efkâr olmasını. Çoğaldıkça olmuyor mu, nasıl bırakayım ki zaten.
Çaresiz bir adam değilim ama derdini anlatamayan insandan çıkar bu seri katiller. Dinlemediğiniz değil yahu, sizinle alakası bile yok adamın, kızgın ve can yakmak istiyor. Sen denk gelirsen seni de yakar.
Döşediğiniz dinamitlerim altında bir ben kalmayacağım, hepimizin canı yanacak bu işten.
Ben size, yazmaya iten şeyi açıklıyorum. Evet veriyorum size yüzyıllardır hebrew ile şifrelenmiş yazıtlarda saklanan sırrı. Herkes sıkıntıdan yazıyor. Bu kadar basit işte okuduğumuz şeyler. Sebep bu, yok canım demeden önce, dur ve düşün bunu. Bak,'' güneşte saçlarını yıkayan ve şarkı söyleyen erkekler dışında tanrı yoktur, güzel şeyler tanrıdır'' diyen D.H lawrence bunu sıkıntıdan yazmış. Peki ben niye yapmayayım, sıkıldım ve yazıyorum ne var bunda. Konu dağıldı yahu, nereye geldik. Konuşurken de böyle oluyor, ondan mı soğuk diyorlar lan bana? Olm dünyadaki en son adamlardan biriydim ben soğuk diyebileceğiniz. Nasıl dediniz lan? Nasıl yaptınız? Görmemek için sevildiğinizi hala neden vuruyorsunuz onun bunun lafına bakıp.
Taşımasın edebi değer, ulan ben aylardır Türkçe muhabbete bile giremedim reelde, bunları yazdığıma şükür ediyorum.
Kızgınım ve önüme ne gelirse kırmak istiyorum. Sadece konuşmaya ihtiyacım var; edebi değeri, figurative Language'i başka zaman tartışırız.
osman yeşilyurthttp://www.blogger.com/profile/08610781780952190979noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-64450905208630963212014-12-02T02:07:00.001+02:002014-12-02T22:42:11.661+02:00uçurumbir şeye ne zaman adım atsam koşarken buluyorum kendimi. neden fren eklemediniz bana? ya da niye son virajdan önce aklıma geliyor durmak? şimdi işin yoksa bir sürü şarkı dinle, bir sürü şey oku. ne diyordu menteş, şiddete meyyalim vallahi dertten.<br />
<br />
bu yazdıklarımın gerçek kişi, kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur. ya da sınırlıdır. son zamanlarda bu da çıktı, sınırlı yokluk. sınırlı varlık. <a href="https://eksisozluk.com/entry/20058096" target="_blank">varlık ve hiçlik.</a> adım atınca böyle korkunç bir mutluluğa adım atmak gerekiyor, o zaman sınırdakileri dışarıdan görebiliyorsun. bunun, dışardan görmenin bir çok şeyle alakası var ama. ceviz ağacının altında bir şey yetişmez mesela, dikersen ölür. dışardan bakarsan, sağ kalırsın. bunun gibi bir şey. bir şey isteyecekseniz, çam ağacından isteyin. dallarını, gölgesini ve kokusunu. o sizi barındırır.<br />
<br />
cigarayı son kez çekmeden filtresine kadar gelmişti tütün. aklıma gelenleri sıraladım, aklımdan önce gözlerim geldi. yanıyordu. sonra onu yakan, son fırt'ından önce aklıma gelmeyen cigara geldi, ona yandım. baktım aklıma acıdan başka bir şey gelmiyor, bakmayı bıraktım ben de. acının iki anlamı var ama, onları bırakmadım. ve ilk anlamı gerçek, diğeri ise pek bilinmez.<br />
<br />
<br />Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-67372593954172690752014-11-05T02:13:00.000+02:002014-11-05T02:13:51.139+02:00her insan ölecek yaştadır.insan, en son doğduğu yerde ölmeye meyleder.<br />
<br />
bunu daha önce düşünmemiştim. çok garip bir şey lan bu. kaldığın yerden devam etmek, devam ettiğin yerde kalmak. bir de bunu isteyerek yapmak. (bi ara yazım kurallarına uysam iyi olacak). ölüme meylettiğini düşündün mü hiç, tekrar doğmak için ama. yenilenmek ya da değişmek için değil. sadece tekrar doğmak için. ya da bir yere ait olmak için de olabilir. bir yerde ne kadar çok ölüyorsan oraya aitsindir çünkü. bu böyledir. doğduğun ya da doyduğun yer değil. en çok öldüğün yer. sahi, en son ne zaman ve nerde öldün?<br />
<br />
bir de, yaşarken ne iyi adamlardık be. üzüldüm şimdi.Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-34990222131332466362014-10-21T00:53:00.000+03:002014-10-21T00:53:10.497+03:00sıcak. soğuk. daha önce hiç bu kadar soğuk olmamış gibi. köşedeki tayfur ağbi o gece içemeyecekmiş gibi soğuk. palyaçoları fark ettiremeyecek, kaldırımların içini dökecek hatta patlatacak kadar soğuk. bu ne soğuk lan böyle?<br />
<br />
üşüyorsan dünyayı yakayım dedirtecek kadar soğuk ama bir o kadar da belirsiz. yakmak ne kadar kolay di mi, ya da yanmak. kolay bir şey zannediyoruz bunları. kolay sandığımız o kadar çok şey var ki. daha az önce dünyayı yakıyordum mesela, şimdi olsa yakmam. ne gerek var? ısınmadım ama artık yakmak istemiyorum. sanırım bu soğuk muhabbetini sabaha kadar sürdürebilirim. biri bana dur desin.<br />
<br />
' 22.54 civarıydı. tam hatırlamıyordum ama düşündüğümde ancak o kadar geri gidebiliyordum. bank buldum bir tane kendime, köşede bir yerde. gelip geçenleri seyretmek istiyordum. sizin gibi sık yaparım bunu. bir yere amaçsızca oturup gelip geçenleri seyretmeyen yoktur çünkü. ya amaçsızca oturursun ya da oturduktan sonra amacını kaybedersin. bir şeyleri kaybetmek için de 22.54'ten uygun bir vakit yoktur. ben de bulmuştum o vakti.<br />
<br />
cigaramı çıkardım, ateş sönmesin diye diğer elimle hava akımını kesip cigaramı yaktım. hafif bir çıtırdı geldi, hayal edebilirsiniz. bir fırt çektim, dumanını üfledim. sonra arkama yaslandım. sol tarafımdaki bankta oturan birisine selam verecekti tanıdığı, elini uzattı. elektrik çarptı. elini geri çekti. çok sıkıcı, çok bayat farkındayım ama daha başka ne olabilir ki?'<br />
<br />
bazen kendini uzaklaştırırsın bir yerden, dört duvar ya da iki kapı arasından. koşarcasına gidersin ama yorulmazsın. burnunun ucu sızlar, kulağının ucu donar ama sen yanarsın. sonra neden koştuğunu unutursun. soluk soluğa kalıp napıyorum lan ben dersin, hatta utanmaz söversin de bazen. bunları neden mi yaparsın? tayfur ağbi yeniden içebilsin diye. palyaçolar fark edilsin diye. kaldırımlar patlamasın diye. bu hayatta sen koşunca bir şeyler değişsin, ısınsın diye. bu lanet ve lakayt yer dar gelmesin sana diye.<br />
<br />
kafam yandı sanırım.<br />
<br />
balkondan bildiriyorum. saat 00.37. hava soğuk. dikkat edin.<br />
<br />
ya da bi çay demleyin, içelim. içimiz ısınsın. koşmayalım. ne dersiniz?Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-79474773558052865552014-09-28T10:52:00.000+03:002014-09-28T10:52:20.313+03:00Tarkovski söyleşisi: “Zekice bir cevap istiyorsan, zekice bir soru sor!”<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>- Bana öyle geliyor ki, spot ışıklarından rahatsız
oluyorsunuz. İnsanlarla temastan kaçınıyorsunuz. Mesela, sadece ara sıra
röportaj veriyorsunuz.</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Evet, pek sosyal bir insan değilim. Şöhretin sunduğu
avantajlardan yararlanan, gazetecilerle temasta bulunmaktan hoşlanan insanlar
vardır. Ben bunları sevmiyorum. Şimdiye kadar gazetecilerle yaptığım
söyleşilerden sonra yazılmış tek bir makale olmadı ki, beni tatmin etmiş ol<o:p></o:p></div>
sun.
Mesele bana övgüler düzülmemiş olması değil, yazılanların tartışılan, konuşulan
şeyle ilgisinin olmaması. Şöhretim yüzünden birinin ilgisine mahzar olduğumu
anlamak benim için bir yük. Beni sinirlendiriyor.<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-L9JLaOLWzjQ/VCe7pDyleLI/AAAAAAAAAUg/l051ulbY4Gk/s1600/tarkovsky_polaroids_08-550x550.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-L9JLaOLWzjQ/VCe7pDyleLI/AAAAAAAAAUg/l051ulbY4Gk/s1600/tarkovsky_polaroids_08-550x550.jpg" height="320" width="320" /></a><b><span style="color: orange;"><i>- Sizi sinirlendiren şey ne?</i></span>
</b><br />
Cevaplaması zor. Bir araya gelip konuşan insanların ortak bir noktaları olmalı
diye düşünüyorum ki sohbet tek taraflı olarak kalmasın. Oysa hemen her gazeteci
sorusunu yönelttiğinde cevaplarla değil, notlarıyla ilgileniyor. Sohbet onu
etkilemiyor, yalnızca işi için anlamlı. Aynı şekilde bir sohbet arkadaşı olarak
sinema seyircisi de beni sinirlendiriyor, benim hakkımdaki merakımdan ötürü.
Kısacası bu tür sohbetler samimi değil, bu da beni küplere bindiriyor. İnsanlar
sosyalleşiyorlar, ama karşılıklı, samimi bir ilgi yok; dolaylı bir yolla
karşılaşıyorlar.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>- Siz samimi bir temas mı istiyorsunuz?</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Bana öyle geliyor ki herkes biraz bunu istiyor. Yaptığımız birçok
şeyde büyük bir samimiyetsizlik var, özellikle insan içine çıktığımızda
yaptığımız şeylerde, bir sürü saçmalık, boşluk. Şahsen söylemeyi önemli
bulduğum bir şey yoksa bu tür sohbetlere bir anlam veremiyorum. Film yaptığım
için de her şeyi eserlerimle söylemeye çalışıyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>- Sohbetimizin temelinin bir hayli olumsuz olduğunu mu
söylemeye çalışıyorsunuz bana?</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Hep böyle olmuştur. Bu konuda yapacak bir şey yok. Hem ne
demek öyle olumsuz bir temel? Bir temelimiz yok. Sizin benimle söyleşi yapma
dileğiniz, benim de bütün gücümle size direnme dileğim var yalnızca.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>- Bunu kuvvetle hissedebiliyorum.</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Bakalım sohbetimiz nasıl devam edecek. <span style="color: cyan;">“Zekice bir cevap
istiyorsan, zekice bir soru sor,” </span>diyen Goethe’ydi yanılmıyorsam.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-sdKAPqGF--E/VCe8NSUTvmI/AAAAAAAAAUw/6IVusbXXpzM/s1600/tarkovski2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-sdKAPqGF--E/VCe8NSUTvmI/AAAAAAAAAUw/6IVusbXXpzM/s1600/tarkovski2.jpg" height="320" width="269" /></a><span style="color: orange;"><b><i>- Sayın </i>Tarkovski<i>, eğer hiçbir ortak
yanımız olmadığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Size geldim, çünkü
filmlerinizden ötürü kendimi size yakın hissettim. Bu söyleşi benim açımdan
sizinle konuşabilmenin bahanesi yalnızca.</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
İşte bunu bana kanıtlamanız gerekecek.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">- Umarım kanıtlayabilirim. Londra’ya sizin için
geldim. Buradan bir makale çıkacak olması yalnızca tali bir sonuç, bu sohbetin
peşi sıra gelen bir şey.</span>
</i></b><br />
Anlıyorum, her şeyi birbirine bağlamak istiyorsunuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">- Her şeyden önce şu var: Sizi görmek benim dileğimdi,
isteğimdi. Sonra bunu yapabilmek için bütün o engellerle karşı karşıya kaldım.</span></i></b><i><span style="color: orange;"><br /></span>
</i><br />
Ve maalesef hepsini aştınız. Diğer bütün gazeteciler gibi sizin de bu
engellerle tökezleyeceğinizi ummuştum, ama buradasınız.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>Dinleyin, filmleriniz beni derinden etkiledi; şeylere
bakışınız çok tanıdık, bir kadın olarak kendimi o filmlerde görememem dışında.
Kadınlar filmlerinizde kesinlikle geleneksel bir rol oynuyorlar. Erkek dünyası
egemen, daha doğrusu yalnızca erkek dünyası var. Erkeklerin bakış açısından
kadın gizemli. Sevgi dolu; erkeği seviyor, bütün varoluşu erkekle olan ilişkisi
etrafında dönüyor. Kadının kendine ait bir hayatı yok.</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Buna pek kafa yormadım; demek istediğim, kadının için
dünyasını hiç düşünmedim. Kadının kendine ait bir dünyası olduğunu inkar etmek
zor olur, ama bana öyle geliyor ki bu dünya kadının ilgili olduğu erkeğin
dünyasına kuvvetle bağlı. Bu bakış açısına göre, tek başına kadın
anormalliktir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>Peki, tek başına bir adam, bu normal midir?</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Tek başına olmayan bir adama göre daha normaldir. İşte bu
yüzden kadın filmlerimde ya hiç yok ya da erkeğin gücü üzerinden yaratılıyor.
Kadın yalnızca iki filmimde var, Ayna ile Solaris’te. O filmlerde de erkeğe
bağlı olduğu belirgin. Kadının böyle bir rolü olduğuna itiraz mı ediyorsunuz?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><span style="color: orange;"><i>Söylediğiniz şeyi nasıl kabul edebilirim ki? Ben,
kendi adıma, kendimi o rolde göremiyorum. </i></span>
</b><br />
Birlikte yaşadığınız erkeğin dünyasının, sizin dünyanıza bağlı olması gerektiği
sonucuna mı vardınız peki?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Hayır, öyle de değil. Ben kendi dünyamı korurum, o
kendi dünyasını korur.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Bu imkânsız. Siz kendi dünyanızı, o kendi dünyasını korursa
ortak hiçbir şeyiniz olmaz. İç dünyanın ortak bir dünya haline gelmesi gerekir.
Gelmezse eğer, ilişkinin bir geleceği olmaz, umutsuzdur, uyumsuzdur, ölmeye mahkûmdur.
Bir kadının eş değiştirmesini tuhaf bulmaya meyilliyim. Mesele kaç eşi olduğu
değil, ben ilkeyi düşünüyorum. Mesele şu ki, kadın bu evlilikleri bir hastalık
gibi yaşar. Yani önce bir hastalığa düşer, sonra bir başka hastalığa, sonra bir
başkasına, vs. Aşk öyle bütün bir duygudur ki, aldığı biçim ne olursa olsun
tekrarlanamaz; bütünlüğü yüzünden tekrarlanamaz. Kadın bu duyguyu
tekrarlayabilirse ona tümüyle anlamsız gelir. Bu kadın şanssız olmuş olabilir
ya da kendi dünyasını korumaya çalışmış, kendi dünyasını daha önemli bulmuş,
yabancı bir dünya içinde erimekten korkmuş olabilir. Bu durumda da ciddiye
alınmayı bekleyemez ki. Anlıyor musunuz?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Daha önce kendine ait bir dünyası olan bir kadınla
tanışmadınız mı hiç?</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Böyle bir kadınla ilişki kuramam ki.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Doğru anladıysam eğer, siz bir kadında erimezsiniz, öyle
mi?</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Hayır, erimem. Buna ihtiyacım yok. Ben bir erkeğim.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Ama sizin içinizde eriyen bir kadına ihtiyacınız var?</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Doğal olarak. Kadın kendini korumaya çalışırsa, ilişki soğuk
olur.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Ama bu sevgi içinde siz kendinizi koruyorsunuz.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Ben erkeğim. Benim farklı bir doğam var.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Kadın doğasını bildiğiniz gibi bir izlenime mi
sahipsiniz?</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Sizin gibi, benim de kadın doğası hakkında bir fikrim var.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Ama ben kendimi içerden, bir kadın olarak tanıyorum,
çünkü bir kadınım.</span></i><br />
</b><br />
İnsanlar kendilerine toz kondurmazlar. Kendi dünyasını korumak isteyen bir
kadın beni şaşırtıyor. Bana öyle geliyor ki kadının anlamı, kendini feda
etmektir. Kadının büyüklüğü buradadır. Böyle bir kadının önünde saygı ile
eğilirim. Böyle vakalar biliyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Dünyada böyle vakaların kıtlığı çekilmiyor pek.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Evet, büyük kadınlar. Kendi dünyasında ısrar edip de,
büyüklüğünü kanıtlamış bir tek kadın bilmiyorum. Birini söyleyin.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>Karşınızda dilim tutuldu. Yani kadın yalnızca erkeğe
duyduğu aşka var olma hakkına sahip, öyle mi?</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Ben öyle mi dedim? Kadın-erkek ilişkisi üzerine konuştuk
yalnızca. Lafım ağzıma tıkılmadan bir şey ifade etmem de pek mümkün olmadı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Epey bir şey söylediniz, gayet iyi biliyorsunuz.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Ben sadece, erkek ya da kadın, bir insanın, sevdiğinde
kendine ait kapalı bir dünyası olmasının imkânsız olduğunu, bu dünyanın
ötekinin dünyası ile karışıp tümüyle farklı bir şeye dönüştüğünü söyledim.
Kadını bu ilişkiden azat ederseniz, ilişkiyi bozarsınız. Kadın ayağa kalkamaz,
şöyle bir silkinip beş dakika sonra yeni bir hayata başlayamaz. Kadının iç
dünyası tümüyle erkeğe karşı beslediği duygulara dayanır. Benim fikrime göre,
kadın kesinlikle, mutlaka bu duygulara dayanmalıdır. Kadın, aşkın sembolüdür.
Aşk, insanın en büyük hazinesidir, kelimenin hem maddi hem de manevî anlamında.
Kadın, hayatın anlamını verir. Mesih’i doğuran bâkire olarak Bâkire Meryem’in
bir sevgi sembolü olması tesadüf değildir. Kadınlara bu konudan bahsettiğimde,
onur duygusundan laf açılıyor hep, görünüşe bakılırsa bu onur duygusundan
yoksun bırakılmak istendiklerinden bahsediyorlar. Benim bakış açıma göre bu
kadınlar yalnızca bir erkek-kadın ilişkisinde, erkeğe tamamen kendilerini
adamakla onur bulacaklarını anlamıyorlar. Kadın gerçekten severse çetele
tutmaz, sizin sorduğunuz gibi sorular sormaz. Sizin neden bahsettiğinizi bile
anlamaz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Neden bir başkasının, özellikle de bir kadının bütün
sevgisini istiyorsunuz, merak ediyorum. Neden kendinizi aşka adayıp yapması
gereken her neyse yapmayı kadına bırakamıyorsunuz?</span></i><br />
</b><br />
Bu da mümkün olabilir tabii. Ben kimseden belli bir davranış göstermesini
istemiyorum. Ben yalnızca kadının, bütün manevi benliğini ifade edebilmesi
için, içinde bulunduğumuz şu anda kendi dünyasında ısrar etmemesi gerektiğini
düşünüyorum.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Kadının bir kişilik olarak var olmayı bırakıp da
yalnızca sizin üzerinizden yaşamasından ne bekliyorsunuz? Bu size neyi
getiriyor?</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Onun iç dünyasını anlayabilir ve kendi dünyamı ona
açabilirim. Kadın kendi dünyasında kalırsa birbirimizi hiç tanıyamayız.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Kadının sizin bahsettiğiniz gibi erkeğe kendini tümden
adaması, kadın adına büyük tehlike taşıyor. Kadın, erkek üzerinden yaşamayı
tercih ederse, eli boş kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu eski, çok eski bir
hikaye. Çok iyi bildiğim bir hikaye. Ben de aşk içinde eriyip gitmeye zaman
zaman epeyce meyilli olurum.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Şükürler olsun. Bununla gurur duyun. ‘Eriyip gitmeyi’
kadından beklediğimi de düşünmeyin. Maalesef ben kendim, bu aşk duygusunu
nadiren yaşıyorum. Çok nadir oluyor, olduğunda da insan, kadın ya da erkek o
kişiyi kıskanabilir ancak. Bundan bahsetmem, birinin kendisini adamasını
beklediğim anlamına gelmiyor. Böyle şeyler istemek imkansızdır. Aşk kaba
kuvvetle yürütülemez. Bu yüzden de benim bakış açımın kimseye bir zararı yok.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Aşk ya olur ya olmaz, öyle mi?</span></i></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><i><span style="color: orange;"><a href="http://1.bp.blogspot.com/-S7rFObBSoP0/VCe7yyHYb-I/AAAAAAAAAUo/-u-TeUkODak/s1600/Tarkovsky-Polaroid-16.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-S7rFObBSoP0/VCe7yyHYb-I/AAAAAAAAAUo/-u-TeUkODak/s1600/Tarkovsky-Polaroid-16.jpg" height="317" width="320" /></a></span></i></b></div>
<o:p></o:p><br />
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Evet, ya olur ya olmaz. Olmazsa hiçbir şey olmaz ve insan
yavaş yavaş ölür. Bu benim fikrim. Doğal olarak tarafların kendilerinin sorumlu
olduğu, birbirlerinden daha da bağımsızlaştığı, bunun da birbirlerinden daha
bir soğumaları, daha bir bencil olmaları anlamına geldiği ilişkiler de var.
Belki böylesi daha kolaydır. Bu tür ilişkiler elbette o kadar tehlikeli değil,
daha rahat. Ve feminizm düzeyinde bir yerde hareket ediyorlar. Bana göre
feminizmin anlamı yalnızca kadınların sosyal haklarını garanti altına almak
değil. Gerçi bugün kadının sosyal durumu, eskiden olduğu kadar ağır değil,
birkaç yıl içinde de denge sağlanacak.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tuhaf, çok tuhaf, bundan bahseden kadınlar erkeklerle
benzerlikleri üzerinden duruyor, kadın olarak emsalsizliklerini anlamıyorlar.
Bu beni hep hayrete düşürmüştür, çünkü kadının iç dünyası erkeğinkinden esasen
çok farklıdır. Kadının, özel olması yüzünden erkekten bağımsız var olmayacağına
inanıyorum. Erkekten bağımsız var olursa, doğal, organik değildir artık. Toplum
içinde kesinlikle bir yer edinebilir; bir erkeğin işini yapabilir, ama bu onu
kadın yapar mı? Hayır, asla.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bazı kadınlar bir erkeğin işini yaparak eşit
olabileceklerini düşünüyorlar. Oysa kadının erkekle aynı hakları istemeye
ihtiyacı yoktur. Kadın tümüyle erkekten farklıdır. Kadının bir emsalsizliği
vardır, onda önemli bir şey, erkekte olmayan temel bir şey vardır. Kadınlar
eşit haklar istiyorlar. Ne demek istediklerini anlıyorum; artık kendilerini
feda etmek istemiyorlar. Her zaman bastırılmış olduklarını anladılar ve eşit
haklara sahip olarak kendilerini özgürleştirebileceklerine inanıyorlar. Kadın
ya da erkek herkesin, doğal olarak özgür olmak isterse özgür olduğunu
anlamıyorlar. Hepimiz özgür insanlarız, ama özgür ülkede yaşıyor olabileceğimiz
için değil. O önemli bir sebep değil. Antik Roma’nın duvarcısı, özgür bir insanın
içinde olabilir. İnsan temelde özgürdür. Özgür değilse, bu onun, yalnızca onun
hatasıdır. Nihayet sadede gelebildik.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kadınların dünya olaylarından büyük ölçüde dışlanmış
olmaları gerçeğini inkar etmiyorum. Kuşkusuz bu bir haksızlık. Ama kamusal
hayata tamamen entegre olursa kadına neler olacağını bilemiyorum henüz. Buna
karşı olmadığımı, bunu desteklediğimi vurgulamak isterim, ama kendini orada
bulamayacağı yönünde bir izlenimim var. Tatmin olmayacak.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Size katılıyorum. Erkek egemen değerler hakim olduğu
sürece, bu dünya bir kadın için zor olacak, kariyerinde erkek değerleriyle
yarışmak zorunda olduğu sürece.</span></i></b><i><span style="color: orange;"><br /></span>
</i><br />
Yanılıyorsunuz. Bence parlak kariyeri olan bir kadın kadar sevimsiz bir şey
olamaz. Erkek haklarım için korktuğumdan değil, bunu gayri tabii bir şey olarak
gördüğüm için. Görmezden gelmesi gereken bir yolu tutan bir kadın modeli bu.
Yalnızca erkeğe karşı beslediği yanıltıcı, rekabetçi bir duygu böyle yapmasına
sebep oluyor. Peki, neden oluyor bu? Kadın, erkek gibi mi olmak istiyor?
Erkeğe, onunkine benzer becerilere sahip olduğunu mu göstermek istiyor? Bir
kadının bir erkeğin işini yapabileceğine hiç kuşkum yok. Burada, İngiltere’de
bir kadın, mücadelelerle dolu bir yoldan geçerek, büyük bir siyasal kariyere
sahip oldu. Bir kadının bir erkeğin işini yapabilmesi özel bir şey değil.
Elbette ki yapabilir. Ama bu bir şey kanıtlamıyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">İnsan <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Margaret_Thatcher" target="_blank">M. Thatcher</a>’ı anlayabiliyor. Bir kadının erkek
alanında erkek değerlerini benimsemesi şaşırtıcı bir durum değil. Yapabileceği
başka bir şey yok. Başka bir seçeneği yok. Sizin ifadenizde beni rahatsız eden
şey, kadının gerçek doğası diye bir şey varsaymanız. Kadınlar asırlardır erkek
egemen bir dünyada yaşadıklarından, kadın doğasının ne olduğunun, kadınların
kadın değerleriyle nasıl bir dünya yaratabileceklerini kestirmek zor.</span></i><br />
</b><br />
Afedersiniz, sizin adınız ne?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">İrena.</span></i><br />
</b><br />
Dinleyin beni, İrena, siz kadın doğanızdan memnun olmadığınızı söylüyorsunuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Hayır, beni yanlış anladınız.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Ama hep var olmuş olan, yaratılmış olandan daha farklı bir
kadın-erkek ilişkisi olamaz. Çünkü dünyamız iki cinsiyetli, ister beğenin,
ister beğenmeyin. Belki başka bir gezegende tek ya da beş cinsiyetli bir dünya
vardır, hayatın devamını sağlamak için bu tür bir gruplaşma gerekiyordur. Belki
orada fiziksel ve manevi aşk için beş cinsiyet gereklidir. Ama yaşadığımız
dünyada iki cinsiyet gerekli. Bir sebepten bunu hep unutuyoruz. Haklardan,
koşullardan, bağımlılıktan bahsediyoruz. Bir kadının kadın olduğu, bir erkeğin
erkek olduğu gerçeğinden hiç bahsetmiyoruz. Tek itirazınız bunu sevmediğiniz
olabilir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Bence kadınlık bir başka kişiye bağımlı olmakta
yatmıyor, bu yüzden de filmlerinizdeki kadın kahramanlarda kendimi bulamıyorum.
Bütün o kadınlar erkek gezegeninin etrafında dönen uydular, bir iç dinamizme
sahip olmaları bir nebze olsun mümkün değil.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Tuhaf. Moskova’da kadınlardan birçok mektup almıştım, Ayna
adlı filmimde, kimsenin erişemeyeceğini, kimsenin göremeyeceğini düşündükleri
dünyalarını açıp oraya sızmayı başardığımı söylüyorlardı. Belki sizin farklı
bir kişilik yapısınız var. Belki kendinizden talepleriniz farklı. Belli ki,
Ayna’daki anne gibi değilsiniz. Ayna annem hakkındadır. Kurgu değildir, gerçeğe
dayanmaktadır. İçinde kurgusal bir tek bölüm bile yoktur. Belki haklısınız,
belki de kendinizi orada göremiyorsunuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Temel insanlık durumu ve sizin buna yaklaşımınız,
özellikle Stalker ve Solaris’te beni çok etkiledi. İşte bu yüzden buradayım.
Solaris’te aşkı resmetme biçiminiz muhteşemdi, incelikliydi. Ama aşk Hari’nin
tek gücü ve aynı zamanda onun Aşil topuğu. Sadece aşkı var.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Yani, siz bir Aşil topuğu istemiyorsunuz. İncitilmez olmak
istiyorsunuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kadınlar erkeği hiçbir zaman erkekçe fethedemezler. Kadın
bütün sevgisini ortaya koymazsa, erkek-kadın ilişkileri farklı olur.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Evet, farklı olur; farklı olması gerekir. Asırlardır
başkaları için yaşamaya yönlendirilmiş, asla kendisi için yaşamamış, başkaları
için her zaman kullanıldıktan sonra atılabilir bir kadın olduğunuzu düşünün
bir. O yükü hissedebiliyor musunuz?</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Bunun bir erkek açısından daha mı kolay olduğunu
düşünüyorsunuz?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Değil tabii. İşlerin şimdiki hali, her iki taraf için
de zor.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Erkek olmak, kadın olmak kadar zor. Bahsettiğiniz ıstırabın
kaynağında başka bir şey var aslında. İnsanın manevi düzeyinin çok düşük olduğu
bir toplumda yaşıyoruz. Bugün yatıp uyduğumuzda, ertesi gün
kalkamayabileceğimizi biliyoruz. Çılgının biri düğmeye basarsa eğer, bu gezegen
üzerinde hayatı silmek için üç bomba yeterli olacaktır. Bunun bilincinde
olmadığımız söylenmez, ama sürekli unutuyoruz. Manevi ilgilerimiz o derece maddiyatın
kölesi olmuş ki, asla gündeme gelmemesi gereken meselelerle uğraşmamız
gerekiyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Toplumsal sorunların gelişmesi, bizim çılgın maneviyat
karşıtlığımızın bir sonucu. Manen ergin bir kadın, erkekle ilişkisinde
köleleştirildiğini ya da aşağılandığınız hiç düşünmeyecektir. Manen ergin bir
adam da bir kadından bir şey istediğini hiç düşünmeyecektir. Yalnızca siz,
argümanınızın gücüyle beni bu tür cevaplara getirdiniz. Bu tür meselelerden
konuşmak bize yabancı olmalı.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bunlar hakkında konuşuyor olmamız bir şeylerin yolunda
gitmediğini gösteriyor. Sorun doğal bir şey olmalı. Fakat kazanılmış ya da
kazanılacak kadın hakları, kadınların kendi kendilerini onaylamalarını
sağlamayacak. Tam tersine, bundan sonra aşağılanmayı hissedecek. ‘Neden’ diye
soracak kendine, ‘erkekten çok farklı bir insan olarak, bir erkeğin hayatını
yaşıyorum?’ Bu sorunlar maneviyattan yoksun oluşumuzun işaretleri.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Hayret verici kadınlar, manen hayret verici kadınlar
tanıdım. Bu kadınlar kendilerini bu tür sorunlarla sıkmıyorlar, ama öyle bir iç
zenginlik, manevi büyüklük, öyle bir moral gücü gösteriyorlar ki, erkeklerin
dizlerine kapanması, bundan utanç değil, onur duyması gerekir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bakın, işte asıl mesele burada. İlişkilerimizi açıklamaya
başladığımızda, çoktan kötü yola girmiş oluyoruz. Buna özlem duymak
hoşnutsuzluğumuzun bir belirtisi, adalet arayışı değil. Hoşnutsuzluk ve adalet
arayışı da iki farklı kategori, gördüğüm kadarı ile kadınlar bugün korkunç
durumdalar. Gerçekten seven bir kadın böyle sorular sormaz. Bunlarla
ilgilenmez.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Dünyaya egemen olan erkek değerlerinden bahsediyoruz.
Kadın değerlerinin güçlü bir etkisinin olduğu bir toplumda işler böyle
kıyametvari bir tehdide varmayabilirdi. Bugün bir kadının Kıyamet’i bilip de,
kendini bundan sorumlu ve bununla yakından ilgili hissetmeyip onun yerine
kendini tam bir aşk içinde tek bir adam için, hâlâ aşkıyla sımsıcak olan bu
adamın gezegeni mahvedeceği düşüncesiyle feda edebileceğini nasıl oluyor da
tasavvur edebiliyorsunuz?</span></i><br />
</b><br />
Şok edici, şok edici. Ne demek istediğinizi anlıyorum. Ama hayretten ağzım açık
kaldı, İrena, bir erkeğin aynı hislerle, aynı kaygılarla dertlenmediğini
düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu gezegene erkeğin hükmettiğine inanıyorsanız,
yanılıyorsunuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>Kim hükmediyor peki?</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
O.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: orange;"><b><i>Nerede O?</i></b><o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
(Yukarıyı işaret eder.) Anlıyor musun? Olayları
tartışıyoruz, sebepleri değil. En önemli şeyden bahsediyoruz. İnsan,
varoluşunun sebebini bilmeden yaşıyorsa, bu dünyaya hangi sebepten geldiğini,
neden bir süre yaşamak zorunda olduğunu bilmeden yaşıyorsa, o zaman dünyanın
bugün içinde olduğu hale gelmesi gerekirdi. Aydınlanmadan bu yana, insan,
görmezden gelmesi gereken şeylerle uğraşıyor. Maddi şeylere doğru dönmeye
başladı. Bilgi açlığı insanı ele geçirdi. Kadınlar erkekler kadar bilgiye aç
değildir. Şükürler olsun.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Kadınların başka tür algılara duyarlılığı olabilir.</span></i><br />
</b><br />
Evet, kesinlikle. Demek bunu anlamışsınız. Peki, sonra ne oldu? İnsan körmüş
gibi kendi kendisinin etrafında dönmeye başladı. Elleri dışında dünyayı
algılamasına yarayacak bir organı kalmamıştı. Bu dünyaya dair o kadar çok şey
algıladık ki, bunun mutluluk ve uyuma varmak için yeterli olacağı
düşünülebilir. Ama hayır, tam tersine, ‘dünya hakkında ne kadar çok şey
bilirsek’, aslında atalarımızdan o kadar daha az biliyoruz, açıklığı daha fazla
yakalamış uzmanlar bunu görüyorlar. Karıştırma kabiliyetimiz var. Körsünüz
diyelim, soğuk bir radyatöre dokunduğunuzda, etrafınızdaki dünyanın da soğuk
olduğunu düşünürsünüz, kaloriferler yanıyorsa da tam tersini, etrafınızdaki
dünyanın sıcak olduğunu. Orası önemli değil, ama bu anlayışın gerçek dünyayla
bir ilgisi yoktur; yalnızca dokunma duyusunu ifade eder. Dünyayı algılamamızın
kaloriferlerin yanıyor olup olmamasına bağlı olması zavallıca. Dünya hakkında
çok şey bildiğimize karar verdik. Oysa hiçbir şey bilmiyoruz. Dünyanın küçük
bir kısmına dair belli belirsiz bir kavrayışa sahibiz, ama o da bize genel
tabloyu vermiyor, çünkü dünya sonsuz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bence insanın varoluşunun pathosu, anlamakta yatmıyor; o
insanın entelektüel bir görevi, ama asıl işi değil. İnsanın sorunu, hayatın
anlamının bilgisine sahip olarak yaşamak. Dünyayı pragmatik, kâra dönük,
avantaj arayan taraftan algılamamız ne kadar ilginç. Durmadan protez
üretiyoruz. Bütün teknolojiler buna dayanıyor. Uçakları icat ettik, çünkü at
sırtında gitmekten yorulduk. Hayatlarımızı daha hızlı hareket ederek
zenginleştirmeyi düşünüyoruz. Bu, çıplak gözle bile görülebilen temel bir hata.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bilimci amacının keşif yapmak olduğuna inanıyor. Bu
hakikatle ilgili pragmatik bir yaklaşım. Sanatçı sanat eseri üretmek için
yaşıyor. Herkesin hayatındaki amacı yakalayıp onu yaşaması gerekirken, herkes
belli görevlerle yaşıyor, herkes eşitsizliği hissediyor, herkes öbürünü
kıskanıyor. Bu zeminde herkes haklı ve eşit haklara sahip; sanatçılar, işçiler,
rahipler, çiftçiler, çocuklar, köpekler, erkekler ve kadınlar. Hayatın bu
anlamı içimizde gizli kalırsa tökezlemeye başlarız ve hayatın anlamını anlamış
olsak ortaya çıkmayacak sorunlar icat ederiz. Bu benim bakışım. En baştan
alacak olursak, her şey yerinde kalır. Uygarlığımızın krizi bir orantısızlıktan
kaynaklanmıştır. İki kavram arasında uyumsuzluk var; maddi gelişme kavramıyla
manevi gelişme kavramı arasında.<br />
<i><br />
<b><span style="color: orange;">Bu Platon’la başlamıştı.</span></b><br />
</i><br />
Hayır, çok daha önce. İnsan kendini doğaya ve diğer insanlara karşı korumaya
başladığında başladı. Toplumumuz bu kırık fay üzerine gelişti. İnsanlar
sevgiyle, dostlukla, manevi bir temas ihtiyacı ile değil, yarar sağlama
itkisiyle birbirleri ile ilişki kuruyorlar. Ayakta kalmak için, doğal olarak.
Ama ben insan her durumda ayakta kalabilirdi diye düşünüyorum, çünkü insan,
hayvan değil. İnsanın doğayla uyum içinde yaşadığı ve hayret verici şeyler
yarattığı örnekler biliyoruz. Örneğin Sanskrit dilinde belgelenmiş o Doğu
kültürleri, maddi dünya ile manevi dünya arasında bir denge kurmayı
başarabilmişlerdir. Hâlâ bu kültürlerin izlerini taşıyoruz, bize uygarlığın bir
zamanlar farklı, gerçeğe daha yakın bir yol aldığını anlatıyorlar. Bu uygarlıkların
neden silinip gittiği sorulabilir. Öyle görünüyor ki başka kültürler onlara
paralel gelişti, birbirlerine karşı birtakım düşmanca duygular beslemeye
başladılar ve bu uygarlıklar kendi kavramlarını geliştirme imkânı bulamadılar.
Yine de bunun tam sebepleri bilinmiyor.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Her hâlükârda insanın bu dünyaya manen yükselmek amacıyla
geldiğini, kötülük dediğimiz şeyi yenmek, kaynağı egotizmde yatan kötülüğü
yenmek için geldiğini anlaması lazım. Egotizm, insanın kendi kendisini
sevmesinin, sevgi kavramına dair hatalı bir kavrayışı olmasının bir
semptomudur. Her şeyin deforme olmasının kaynağı budur. Bilimimizin budalalığı,
hataları ve yıkıcı sonuçları, kadınların doğru zamanlarda iktidarı
almamalarının değil, insanın manen yüksek seviyeye çıkamamış olmasının sonucudur.
İnsanlık manevi değerler doğrultusunda ilerleseydi, bir enerji kaynağı değil
manevi bir kaynak arayışına girseydi, o zaman bu konuştuğumuz hiçbir şey
gündemimizde olmayacaktı. O zaman insan manevi bir sürecin denetiminde uyum
içinde gelişecekti. Manevi sürecin entelektüel süreç gibi böyle bir tek
taraflılık yaratabileceğini sanmıyorum. Maneviyat, uyum kavramını içerir zaten.
Ne kadar haklı olursanız olsun, başka her şey ikincil önemdedir. Filmlerimde
kendinizi göremiyorsanız bu benim yanlış olduğumu kanıtlamaz. Ben resmetmek
istediğim kadınlar hakkındaki gerçeği söyledim. Siz beğenmeyebilirsiniz. Yoksa
kadınları toplumsal gerçekçi bir anlamda mı resmetmemi isterdiniz?<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><span style="color: orange;">Bana karşı önyargılısınız.</span></i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i><br /></i></b></div>
<div class="MsoNormal">
Yo, yanılıyorsunuz, siz benim hakkımda önyargılısınız. Bence
birlikte yaşadığınız erkeğe ‘neden bu kadar aptalsın?’ diye sormalısınız.
Sorunun böyle sorulması gerekir.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; background-position: initial; background-repeat: initial; background-size: initial; line-height: 17.05pt; margin-bottom: 0.0001pt; vertical-align: baseline;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Şiirsel Sinema – Andrey Tarkovski – Derleyen: John
Gianvito – Agora Kitaplığı – S.135-140 [Söyleşiyi yapan: İrena Brenza – 1984</b>]<o:p></o:p></div>
H. Emre Kocalarhttp://www.blogger.com/profile/01696136096484115146noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-11090733502000203752014-09-08T01:52:00.001+03:002014-09-08T01:52:44.397+03:00düşüş vol.4köprünün başındayız ve yine gelmişsiniz. ah, ne kadar da vefalısınız dostum. size böyle hitap edebilir miyim, eski dostum? bu soruyu daha önce de sormuş olabilirim. bu konuşma daha önce de yapılmış olabilir. bir konuşmaya ait olmak zordur. sizi onunla pek hatırlamazlar. geçenlerde biri yol tarifi istedi ama benden, henüz yeni gelmişken. '...... köprüsü' ne nasıl gidebilirim dedi. anlattım. gitti. o an o köprü bana ait oldu, o yolunu buldu. iki dakikada buranın yerlisi yaptı beni ve iki dakikada bana bunu bahşetti. siz, değerli dostumla bu yüzden bugün burada buluşmak istedim. bir yerli gibi başladım o yüzden. önce hitabı sorup sonra sizi soruyorum, nasılsınız bayım?<br />
<br />
benim de iyi olduğum söylenebilir. bu nezaket ve sohbetten ötürü. köprüden aşağı yürürken insanlar değişik geliyor bana, size de oluyor mu o? demek istediğim her gün gidişini gördüğünüz birini size gelirken görmek garip oluyor. ya da baloncu'nun elinde hala çocuklar için balon varken görmek, garip geliyor. balonların bu kadar çok olduğuna inanmıyordum mesela. ya da balıkları alıp giden o yeşil gömlekli adam samimi gelmiyordu bana. çalıştığını görmüyordum çünkü. görmediğinizde bazen inanmazsınız. onun gibi. samimiyetinizin artmasını istediğiniz birinden ödünç kalem isteyin ama, sizi daha çok sevecektir ve samimiyeti artacaktır. evet, cidden.<br />
<br />
tersten bakınca yaşlanmak aklına geliyor insanın. kaçınılmaz son. birkaç hatıra ve çocuğun size hükmettiği o beyaz yıllar. bugün bundan konuşasım var. köprüyü tarif etmek yaşlandırdı beni. yerliler hep yaşlıdır zaten. bilge kızılderililer gibi. birden fazla kabile di mi onlar, aynı değil? 500'e yakın demek? tahmin etmezdim. hepsi garip dans ediyor ve at üstünde mi yaşıyor? atlar da ispanyolların gelmesinden sonra geldi ama, haklısınız. hepsinde yok. ve bu dahil bütün genellemeler yanlıştır. kesinlikle öyledir bayım. eğer bir kızılderili iseniz ve atınız yoksa kesinlikle genellemeyi hak etmiyorsunuz. genellemeyi hak etmek için yapılması gerekenleri konuşalım bir gün, unutturmayın. ilk sıraya da atlı kızılderilileri yazalım.<br />
<br />
dostum, bay K. size sesleniyor sanırım. toplantı mı varmış? yolu henüz yarılamamıştık oysa ki. yaşlılık ve genellemelerden daha sonra devam ederiz o zaman. sonraya kalanlar hep çok oluyor, bunu da ekleyelim genellemelere. ve bayım, kalem istemeyi unutmayın.<br />
<br />
<br />
<br />
Not : bu kadar ara verince, toparlaması zor oluyor. her türlü saçmalık ve gariplik için kalemlerinize sığınıyorum.<br />
<br />
Not : zannetmem ama okumak isterseniz öncesini, birincisi <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/dusus.html" target="_blank">burada</a>, ikincisi <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/vol-2.html" target="_blank">burada</a> ve üçüncüsü de <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/dusus-vol-3.html" target="_blank">burada</a>dır.Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-43331745780640977442014-07-31T03:09:00.001+03:002014-07-31T03:09:49.170+03:00immortality. uzun geceler güzeldir. aslında geceler uzadıkça güzeldir.<br />
<br />
'Acı !' dedi. içine uzun bir 'aah' çektikten ve cigarasını üfledikten sonra. yaklaşık 20 yıl 4 ay ve 11 gün kadar önce. çiğ köftenin bu kadar yaygın olmadığı zamanlardı o zamanlar. o günü görenler ve hala yaşayanlar bilir. ki ölümsüzlük dediğimiz şey, <a href="http://www.youtube.com/watch?v=VbJm1OcII-g" target="_blank">immortality</a>, kolay bir şey değildir. alın kısmı açılmış, kuru kafa olmaya ramak kala ensesine doğru yayılmış bir kaç tel saçı her sabah bu pis ve lanetli aynada görmek, ölümsüzlüğün ne kadar da zor bir şey olduğunu hatırlatır.<br />
<br />
yaklaşık 20 yıl 4 ay ve 11 gün kadar önce, cigaranın daha zehirli ve acı ve zor bulunduğu o günlerde insanın canı acı'dan başka her şeyi istiyordu. çünkü sayın okur; acı, insana tahayyül edemeyeceği şeyleri yaptırır. aklınıza ilk gelen ölmek ve öldürmek gibi. kaçmak ve bırakıp gitmek gibi. belki aşık olmak gibi (bu sebep olabilir, emin değilim). yaşayana, bilene, bilmeyene, anlatana, anlatmayana, dilsize, sağır ve kalpsizlere bile. sanırım bu ve'saire'leri burada bitirmek gerek. daha yüce şeyler bulmak gittikçe zorlaşıyor.<br />
<br />
- Acı. yüzüme öyle garip bakma. duman gözlerimi yakıyor bazen. sen gözlerini içime diktikçe duman deliniyor. sanki gözlerime zerk ediyorsun onu. bunu yapmayı nasıl öğrendin? dur dur. anlatma şimdi. saat 02.41 olmuş, seni anlayacağımı zannetmem. yaptığın tek şey cigaranı içine çekmek ve üflemek. zaten anlatmazsın da. bak işte, gördün mü? yine güldün. bu sana yakışıyor. kan ve dumandan ne kadar güzel gözüküyor göze. seni benim gözümden görmelerini isterdim. aslında bir çok şey isterdim. sen de ister miydin bunları?<br />
<br />
kafasını kaldırdı. elektronik kelepçe ile göz göze geldi. (hızlı çekim yavaş gösterimde düşünün). gözlerini kırptı bir kez. bir fırt daha çekti cigarasından. kahve lekeli, rengi atmış grimsi gömlek. en üst düğme açık. yüzünün bir kısmını örten sakalı ve belirgin elmacık kemikleri. kanlı yeşil gözler. gözükmeyen saçlar. (berbat betimleme bitti.)<br />
<br />
- isterdin di mi? ben de öyle düşünüyorum. anlatmayacağını da. hafta sonları yanıma gelmen güzel oluyor ama. tek başına insan bir şeyler yiyemiyor bile. sadece içebiliyor. ( çay, sigara, su, çorba gibi. bazen sınırlandırmak gerek.) sen gelince ben de kendime geliyorum. çenem kapanmıyor. bir de bağzı şeyleri artık öğrenmen gerek. ben sormadan anlatmalısın. ufaklık (torunu) nasıl?<br />
<br />
<br />
<br />
Not. devam etmeyebilir. muhtemelen.Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com12tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-10892193624937087782014-07-27T01:34:00.000+03:002014-07-27T01:41:18.701+03:00düşüş vol. 3merhabalar bayım. yine konuşalım istiyorum, eğer size rahatsızlık vermeyecek isem. daha çok anlaşabileceğimizi düşünüyorum içten içe. siz gittikçe, tek başıma kaldıkça düşünüyorum. burada sizden başka rahatsızlık verdiğim kimse yok. sırf rahatsızlık vermek için bile kimseyi seçemeyebiliyorsunuz. aslında pek bir şeyi seçebildiğimiz de söylenemez. bu daha uzun bir konu ama, nasılsınız?<br />
<br />
insan sormayı unutabiliyor bazen, genelde unutuyor çoğu şeyi. bu da onlardan biri sanırım. bir adam tanıdım, yolun yarısına kadar kuru bir kafaya ulaşmıştı. saçını, altındakileri ve üstündekileri çok cömertçe harcayan bir adamdı bu. 15 yılını bir kadın uğruna geçirdi. onu sevmeye çabaladı ve sanırım bunu başardı da. ve sonra neyi başardığını unuttu. gülmeyin bayım, haklısınız aslında dudak kenarlarını kaldıracak bir durum bu. hedefe varmak bayım, sonuca götürür ve bu da sizi mutsuz eder. yani aradığımız şey sonuç değil, sonuca götüren yoldur. ve pardon bayım, bu kez cidden sıkıcı oldum.<br />
<br />
günün bu vaktini, özellikle en verimli geçebilecek bu zamanı bana ayırdığınız için pişman etmiyorum umarım sizi. bu zaman kavramı garip. verimlilikle ya da sorumsuzlukla ya da umutlarla özleşebiliyor. umumi bir şeyin özel olması mümkün müdür bayım? yani vaktimi çalıyorsun dediklerinde, ki o vakti kendi ellerine sayıp verseniz bile 'verimli' kullanamazlar o ayrı, aslında onun da bu şeyi yaptığını ve durumların eşit olduğunu fark ediyor mudur? ya da sorumu şöyle sorayım, kendine ve herkese ait bir şeyi sahiplenebilir ya da onu çalabilir misin? gülümsediğinizi görür gibiyim bayım. evet, haklısınız soru biraz saçma oldu. bana vaktimi çalamazsınız gibi geliyor bu yüzden. ve sizinkini de araklamadığımı ya da gasp etmediğimi biliyor gibiyim. evet evet, biliyorum. siz de biliyorsunuz artık.<br />
<br />
nerde kalmıştık? ah evet, hatırladım şimdi. yaşlılık bayım, kötü bir şey. imkanınız varken bunu önleyin. önlenebilir bir şey olduğunu duymuştum geçenlerde. siz şemsiyeyi baston niyetine kullanmadığınız sürece, yaşlılık sizin kapınızı çalmaz. ama onu da yanınızdan ayırmayın. eskilerin bile eski tadı olmadığından bahsediyorduk. eskiyen şeyler değer kazanır derler; dostluk, şarap, saat, plak, aşk, kitap, insan ... şarap ve aşk'ın aynı yerde olduğu bazı yerler vardır. dostluk ve saat gibi. bazı şeyleri ayırmak zordur bayım, bilirsiniz. ayrılmak da zordur, köprüye gelemesek de. dün, sizden ayrıldıktan sonra gördüğüm en uzun hikayeyi okudum bir kağıt parçasında. bu yüzden bugünkü sıkıcı ve ruhsuz oluşum. bunu telafi edelim bayım, sizi rahatsız edememek, inanın çoğu insanın sahip olamayacağı şeylerden. ve ben bunu mümkün olduğunca istiyorum, siz de öyle mi?<br />
<br />
teşekkürler bayım. bu uzun ve sıkıcı muhabbete katlandığınız için. yarın köprü tarafında görüşelim. tersine akmalı bazen bağzı şeyler.<br />
<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: right;">
O cümle şu idi;</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Satılık; bebek ayakkabısı; hiç giyilmemiş.</div>
<div style="text-align: right;">
Hemingway.</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Not : yürüyüşün ilk günü için <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/dusus.html" target="_blank">buraya</a>, ikinci günü için <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/vol-2.html" target="_blank">buraya</a> tık. okumak isterseniz tabii. </div>
Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-3700947644604298622014-07-26T15:52:00.003+03:002014-07-26T15:52:27.373+03:00mim: kitapuzuuuun mim listesinde beni de araya sıkıştırmayı unutmayan <a href="http://mutlulugundibi.blogspot.com.tr/2014/07/kitap-mimi-uzuuunnca-bir-mim-listesi.html" target="_blank">Dördüncü Tekil Şahıs</a>'a teşekkür ederim. biraz geciktiğim için de özrü bir borç birilirim.<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Ne sıklıkla kitap okursunuz?</span></i><br />
- okul zamanında elimden düşürmemeye çalışıyordum kitabı, vakit boşa gitmesin diye. tatil olunca bir rehavet çöktü sanki, duraksadım. mümkün olduğunca okurum diyim de, boşladığımı anlamasınlar. :)) gerçi, yazarın hakkını vererek ne kadar 'oku'yabiliyoruz, orası ayrı.<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">En sevdiğiniz yazarlar?</span></i><br />
- Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, L.N. Tolstoy, Emrah Serbes, Murat Menteş, Alper Canıgüz, F. Kafka, A. Camus, Sabahattin Ali, Necip Fazıl, Sartre ... sanki biri yazmayınca alınacak gibi duruyor. başlıcaları bunlar gibi ama.<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">En beğendiğin kitaplar?</span></i><br />
- Suç ve Ceza<br />
- Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir<br />
- Düşüş<br />
- Metamorfoz<br />
- Herhangi bir Emrah Serbes kitabı. ayıramadım birbirlerinden.<br />
- Ve tabii Murat Menteş'in kitapları da öyle.<br />
- Bir başına<br />
- Bülbülü Öldürmek<br />
- Oğullar ve Rencide Ruhlar<br />
- Cehennem Çiçeği<br />
- Kürk Mantolu Madonna<br />
- Karamazov Kardeşler, Anna Karenina , Savaş ve Barış, Yeraltından Notlar...<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Yerli/Yabancı hangi yazarların kitaplarını tercih edersin?</span></i><br />
- Üstteki cevapta biraz belli oluyor sanırım bu.<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Bugüne kadar en beğendiğin kitap serisi?</span></i><br />
- Ramses serisi, Christian Jacq<br />
- Jane Rizzoli ve Maura Isles, Tess Gerritsen kitapları. Cerrah ile başlamıştım bu seriye. sonra gerisi geliyor zaten.<br />
- Alper Canıgüz'ün Alper Kamu'nun dedektiflik maceraları. şu bizim ufaklık var ya, hah işte o.<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Daha çok hangi tarz okumaktan hoşlanırsın?</span></i><br />
- Zor soru. Ayırmak zor. Felsefi, psikolojik, realizm, gerilim... klasik kitaplar öncelikli, diğerleri pozitif ayrımcılık sonrası oluşmuş.<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">En son hangi kitabı okudun?</span></i><br />
- Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Şu anda hangi kitabı okuyorsun?</span></i><br />
- deliduman - Emrah Serbes<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Kitap blogları hakkında ne düşünüyorsun? Yeterli mi?</span></i><br />
- takip ettiğim bir kaç tane var. işini güzel yapanlar. benim için yeterli ama sizin yeterlilik anlayışınız neleri kapsıyor, ona göre değişir bu soru ve cevap. :)<br />
<br />
<i><span style="color: #e69138;">Kitap okumak sizin için ne ifade ediyor?</span></i><br />
- bu sorunun altından kalkamayacağımı düşünüyorum. bi dostumun da dediği gibi, başladığında bırakamazsın. (eğer okuyorsa selam olsun). bırakılamayan şeyleri ifade ediyor.<br />
<br />
<br />
<br />
Dördüncü Tekil Şahıs bir çok kişiyi mimlediğinden, bize isim kalmadı :))<br />
<br />
yapmak isteyen çekinmeden alabilir, üzerine alınabilir bu soruları. biz de okuruz.<br />
<br />
buralara yeni katılan iki arkadaş var, onlara göndereyim ben bu mimi. <a href="http://derindirilis.blogspot.com.tr/" target="_blank">Gri Çerçeve</a> blog'unun sahibeleri. bir süredir yazıyorlar ama blog'u daha yeni açtılar. Buradan da diyeyim bir kez daha, hayırlı olsun.<br />
<br />
bir de adettendir, bizim blog'un sakinlerine gelsin :))<br />
<br />
<br />
<br />Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-16038364703037856252014-07-25T01:29:00.001+03:002014-07-25T01:33:21.579+03:00Mim-i Plaza<div style="text-align: justify;">
<div class="MsoNormal">
<i>Sevgili dostumuz <a href="http://mutlulugundibi.blogspot.com.tr/">Dördüncü Tekil Şahıs</a>'ın
başlatmış olduğu mimi bana aktaran cancağızım <a href="https://plus.google.com/117340239473842528376">Bilal Aydın</a>'a buradan
selamlarımı yolluyorum. Mime başlıyorum efendim:</i><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>-Hayatının en acı olayı ne? Ölüm dışında sana ders
veren bir şey yaşadın mı hiç?</i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<i>+Ders deyince tabii akla hemen kötü anılar, olumsuzluklar
geliyor ömür yolunda karşımıza çıkan. Ama ben burada pişmanlıklarımızdan,
keşkelerimizden, mutsuz zamanlarımızdan bahsetmek yerine güzelliklerden
bahsetmeyi yeğlerim. Ölümün haricinde hayatta aldığım birçok ders olmuştur.
Bunlardan en önemlilerinden biri; 'zamana takıntılı bir şahsiyet' olarak onu
dolu dolu yaşamayı tam olarak öğrendiğim andır. Tam bir epifani anı.</i><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATM/qkb4c2aHdR8/s1600/indir.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="http://2.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATM/qkb4c2aHdR8/s1600/indir.jpg" /></a><o:p> </o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<!--[if mso & !supportInlineShapes & supportFields]><span
style='mso-element:field-begin;mso-field-lock:yes'></span><span
style='mso-spacerun:yes'> </span>SHAPE <span
style='mso-spacerun:yes'> </span>\* MERGEFORMAT <span style='mso-element:field-separator'></span><![endif]--><!--[if gte vml 1]><v:rect
id="Dikdörtgen_x0020_2" o:spid="_x0000_s1026" alt="https://1.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATI/dLfMpxD1qYw/s1600/indir.jpg"
href="http://1.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATI/dLfMpxD1qYw/s1600/indir.jpg"
style='width:24pt;height:24pt;visibility:visible;mso-wrap-style:square;
mso-left-percent:-10001;mso-top-percent:-10001;mso-position-horizontal:absolute;
mso-position-horizontal-relative:char;mso-position-vertical:absolute;
mso-position-vertical-relative:line;mso-left-percent:-10001;mso-top-percent:-10001;
v-text-anchor:top' o:gfxdata="UEsDBBQABgAIAAAAIQC75UiUBQEAAB4CAAATAAAAW0NvbnRlbnRfVHlwZXNdLnhtbKSRvU7DMBSF
dyTewfKKEqcMCKEmHfgZgaE8wMW+SSwc27JvS/v23KTJgkoXFsu+P+c7Ol5vDoMTe0zZBl/LVVlJ
gV4HY31Xy4/tS3EvRSbwBlzwWMsjZrlprq/W22PELHjb51r2RPFBqax7HCCXIaLnThvSAMTP1KkI
+gs6VLdVdad08ISeCho1ZLN+whZ2jsTzgcsnJwldluLxNDiyagkxOquB2Knae/OLUsyEkjenmdzb
mG/YhlRnCWPnb8C898bRJGtQvEOiVxjYhtLOxs8AySiT4JuDystlVV4WPeM6tK3VaILeDZxIOSsu
ti/jidNGNZ3/J08yC1dNv9v8AAAA//8DAFBLAwQUAAYACAAAACEArTA/8cEAAAAyAQAACwAAAF9y
ZWxzLy5yZWxzhI/NCsIwEITvgu8Q9m7TehCRpr2I4FX0AdZk2wbbJGTj39ubi6AgeJtl2G9m6vYx
jeJGka13CqqiBEFOe2Ndr+B03C3WIDihMzh6RwqexNA281l9oBFTfuLBBhaZ4ljBkFLYSMl6oAm5
8IFcdjofJ0z5jL0MqC/Yk1yW5UrGTwY0X0yxNwri3lQgjs+Qk/+zfddZTVuvrxO59CNCmoj3vCwj
MfaUFOjRhrPHaN4Wv0VV5OYgm1p+LW1eAAAA//8DAFBLAwQUAAYACAAAACEAVhcw3rsDAADnBwAA
HwAAAGNsaXBib2FyZC9kcmF3aW5ncy9kcmF3aW5nMS54bWykVd1u2zYUvh+wdxAEdBcDZEmO7Fha
lcCxrCBAsgZxUmC7o0laYkORKkn/bdhr7QX2Yj2k5NpJhl60hGHxHJIfz893Dt9f7hrubajSTIrc
jweR71GBJWGiyv2nxzKY+J42SBDEpaC5v6fav7z4+af3KKsUamuGPUAQOkO5XxvTZmGocU0bpAey
pQLWVlI1yICoqpAotAXkhofDKBqHDWLCvzhCFcggb63Yd0BxiZ8pmSGxQRogOc5ONb2NHP84MsrE
5lq1i/ZeWcvx75t75TGS+xA5gRoIkR/2C/02EMNXp6ojwG6lGrtfrlbezqHs7b/DoDvjYVCeRckk
AnwMS/28u6P+8D+ncD3/5jkwprsUJieG6NaaITZvPRsePCvYM/nvX2UqKjxQEqqx6iKqIe+sQRXV
wZLLqqIqsOnXEjPEB5WUFadrTRWWwlBhBlg2YYVIRY0OWyV3+8u14rkl0Luz6bthCb94sGwHFky3
0h0AXSA/fSijaPGk/pQgPqXXV5p8JDf4BqTpYTxaidyu7tpdEX/+YwuSjsdRBF8mCFODT231C2ra
36w1QEGq8t5op+3sypETFN0qZugdg8w6BwHkV8fZmjPxPOMMP/fs6kPx7QqANDNMC4nXDcShKwNF
OTJQf7pmrfY9lVk6qRsSWxZAkhzHek4dsqPbW2C89oSc1UhUdKpbig1UMOTqoFJKbmuKiLbqr1Ad
gmPkEQw4vNzeSQL0RWsjnYPfz8yvDENZq7S5prLx7AS8AiMdONrcatPZdNji6CdLxrkjNxcvFIDZ
aaAo4Khds+XhusXfaZTOJ/NJEiTD8TxIoqIIpuUsCcZlfD4qzorZrIj/sffGSVYzQqiw1xw6V5y8
aQsNw0pqueqY2iXt0L0gaXF07F1ackYsnDVJq2o548rbIJ77pRt95E+2hS/NcDkGX165FA+T6GqY
BuV4ch4kZTIK0vNoEkRxepWOoyRNivKlS7fA5B93ydvmfjoajlyWTox+5VvkxlvfUNZAuSiPsyb3
oWnBsJtQZok4F8TNoeh4Nz8JhTX/GApI9yHRMNV9tzW7hetSZnclyd7CLuEL5FUSyAUdEl4ymNRS
/eV7W3ifcl9/XiNFfY/fCKiDNE4S2GackIzOhyCo05Xl6QoSGKBy3/heN50ZkODIulWsquGm2IVJ
yCkUzYr1hO5sstZxbRZmz6nz2llOBblHCj2AzRzqFrBV8PjQxxF2gLNH56BjLtoHKBk47xas9y4c
8Hn1xLmF/km27+ipfPEFAAD//wMAUEsDBBQABgAIAAAAIQDHqqTLVwYAAAsaAAAaAAAAY2xpcGJv
YXJkL3RoZW1lL3RoZW1lMS54bWzsWUtvGzcQvhfof1jsvbHeio3Iga1H3MZOgkhJkSOlpXYZc5cL
krKjW5EcCxQomhY9NEBvPRRtAyRAL+mvcZuiTYH8hQ65D5ESVTtGChhBLMDYnf1mOJyZ/YbkXrn6
IKbeEeaCsKTjVy9VfA8nExaQJOz4d0aDjy77npAoCRBlCe74cyz8q9sffnAFbU0oSccM8WAU4Rh7
YCgRW6jjR1KmWxsbYgJiJC6xFCfwbMp4jCTc8nAj4OgYBojpRq1SaW3EiCT+NliUylCfwr9ECiWY
UD5UZrCXoBhGvzmdkgnW2OCwqhBiLrqUe0eIdnywGbDjEX4gfY8iIeFBx2/W1c/f2L6ygbZyJSrX
6Bp6A/2X6+UKwWFNj8nDcTloo9FstHZK+xpA5Squ3+63+q3SngagyQRmmvli2mzubu72mjnWAGWX
Dtu9dq9etfCG/fqKzztN9bPwGpTZb6zgB4NupVKx8BqU4Zsr+EajXes2LLwGZfjWCr5d2ek12hZe
gyJKksMVdKXZqneL2ZaQKaN7TvhmszFo13LjCxRUQ1ldaogpS+S6WovRfcYHAFBAiiRJPDlP8RRN
oCa7iJIxJ94+CSMovBQlTIC4UqsMKnX4r34NfaUjgrYwMrSVX+CJWBEpfzwx4SSVHf8TsOobkNcv
fnr94pl38vD5ycNfTx49Onn4S2bI0tpDSWhqvfrhy3+efOb9/ez7V4+/duOFif/j589//+0rNxBm
ugjBy2+e/vn86ctvv/jrx8cO+A5HYxM+IjEW3g187N1mMUxMh8D2HI/5m2mMIkRMjZ0kFChBahSH
/b6MLPSNOaLIgdvFdgTvcqAYF/Da7L7l8DDiM0kcFq9HsQU8YIzuMu6MwnU1lhHm0SwJ3YPzmYm7
jdCRa+wuSqz89mcpcCtxmexG2HLzFkWJRCFOsPTUM3aIsWN29wix4npAJpwJNpXePeLtIuIMyYiM
rWpaKO2RGPIydzkI+bZic3DX22XUNesePrKR8FYg6nB+hKkVxmtoJlHsMjlCMTUDvo9k5HJyOOcT
E9cXEjIdYsq8foCFcOnc5DBfI+nXgV7caT+g89hGckkOXTb3EWMmsscOuxGKUxd2SJLIxH4sDqFE
kXeLSRf8gNlviLqHPKBkbbrvEmyl+3Q2uAPMarq0KBD1ZMYdubyGmVW/wzmdIqypBojf4vOYJKeS
+xKtN/9fWgciffndE8esLiqh73DifKP2lmh8HW6ZvLuMB+Tic3cPzZJbGF6X1Qb2nrrfU7f/zlP3
uvf57RP2gqOBvtVSMVuq64V7vHbdPiWUDuWc4n2hl+4COlMwAKHS0/tTXO7j0ggu1ZsMA1i4kCOt
43EmPyUyGkYohfV91VdGQpGbDoWXMgHLfi122lZ4OosPWJBtV6tV2FTpXRWMiORCXmmWcthqyAzd
ai+2YKV57W2ot8qFA0r3TZwwBrOdqDucaBdCFSS9MYegOZzQM3srXmw6vLiszBepWvECXCuzAksn
DxZccArQABVQgh0VojhQecpSXWRXJ/NtZnpdMK0KgHVEUQGLTG8qX9dOT80uK7UzZNpywig32wkd
Gd3DRIQCnFenkp7FjTfN9eYipZZ7KhR6PCithRvty//lxXlzDXrL3EATkylo4h13/Fa9CSUzQWnH
n8K2Hy7jFGpHqCUvoiEcmE0kz1748zBLyoXsIRFlAdeko9IO61MiMfcoiTu+mn6ZBppoDtG+VWtA
CBfWuU2glYvmHCTdTjKeTvFEmmk3JCrS2S0wfMYVzqda/fxgpclmkO5hFBx7YzrjtxGUWLNdVQEM
iIDTn2oWzYCo48yCyBb1t9SYcto1zxN1DWVyRNMI5R3FJPMMrqm8dEfflTEw7vI5Q0CNkOSNcByq
BmsG1eqmZdfIfFjbdU9XUpEzSHPRMy1WUV3TzWLWCEUbWIrl+Zq84VUR4qUOn1H3MuVuFly3tE4o
uwQEvIyfo+ueoSEYri0GswKmPF6lYcXZudTuHcUET3HtLE3CYP1WYXYpbmWPcA4HwnN1ftBbrloQ
TYt1pY6069PEAUq9cVjt+PB5AM4nHsAVfGDwQVZTspqSwRV8NYB2kR31d/z8opDA80xSYuqFpF5g
GoWkUUiahaRZSFqFpOV7+kwcvsOo43DfK468oYflR+T52sL+frP9LwAAAP//AwBQSwMEFAAGAAgA
AAAhAMV0rPIaAQAACwIAACoAAABjbGlwYm9hcmQvZHJhd2luZ3MvX3JlbHMvZHJhd2luZzEueG1s
LnJlbHOskcFKAzEURfeC/zBk37xMF0Wl06LUyoBF0FbQXZq8mUk7kxeTqO3fG2yLFgpuzCKQhJx7
bjIcb7o2+0AfDNmC5VywDK0ibWxdsMV82rtgWYjSatmSxYJtMbDx6Pxs+IitjOlSaIwLWaLYULAm
RncFEFSDnQycHNp0UpHvZExLX4OTai1rhL4QA/C/GWx0xMxKXTBf6j7L5luXkv9mU1UZhRNS7x3a
eCICYvLCBJS+xlgwznc7uznnyZXBaY38PzWaVMi3xq5/VPbtcr50fNlSHRxFrqiDHq0epkI8Lfwr
weLy7iboZ12qEq4PY16Cvq9mbjPJ314+IeQDIcBYbTxfufoQMSOdHvF2E9Fb+V0Tjr5w9AUAAP//
AwBQSwECLQAUAAYACAAAACEAu+VIlAUBAAAeAgAAEwAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAW0NvbnRlbnRf
VHlwZXNdLnhtbFBLAQItABQABgAIAAAAIQCtMD/xwQAAADIBAAALAAAAAAAAAAAAAAAAADYBAABf
cmVscy8ucmVsc1BLAQItABQABgAIAAAAIQBWFzDeuwMAAOcHAAAfAAAAAAAAAAAAAAAAACACAABj
bGlwYm9hcmQvZHJhd2luZ3MvZHJhd2luZzEueG1sUEsBAi0AFAAGAAgAAAAhAMeqpMtXBgAACxoA
ABoAAAAAAAAAAAAAAAAAGAYAAGNsaXBib2FyZC90aGVtZS90aGVtZTEueG1sUEsBAi0AFAAGAAgA
AAAhAMV0rPIaAQAACwIAACoAAAAAAAAAAAAAAAAApwwAAGNsaXBib2FyZC9kcmF3aW5ncy9fcmVs
cy9kcmF3aW5nMS54bWwucmVsc1BLBQYAAAAABQAFAGcBAAAJDgAAAAA=
" o:button="t" filled="f" stroked="f">
<v:fill o:detectmouseclick="t"/>
<o:lock v:ext="edit" aspectratio="t"/>
<w:wrap type="none"/>
<w:anchorlock/>
</v:rect><![endif]--><!--[if !vml]--><!--[endif]--><!--[if gte vml 1]><v:shapetype
id="_x0000_t75" coordsize="21600,21600" o:spt="75" o:preferrelative="t"
path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" filled="f" stroked="f">
<v:stroke joinstyle="miter"/>
<v:formulas>
<v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0"/>
<v:f eqn="sum @0 1 0"/>
<v:f eqn="sum 0 0 @1"/>
<v:f eqn="prod @2 1 2"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @0 0 1"/>
<v:f eqn="prod @6 1 2"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth"/>
<v:f eqn="sum @8 21600 0"/>
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight"/>
<v:f eqn="sum @10 21600 0"/>
</v:formulas>
<v:path o:extrusionok="f" gradientshapeok="t" o:connecttype="rect"/>
<o:lock v:ext="edit" aspectratio="t"/>
</v:shapetype><![endif]--><!--[if mso & !supportInlineShapes & supportFields]><v:shape
id="_x0000_i1025" type="#_x0000_t75" style='width:24pt;height:24pt'>
<v:imagedata croptop="-65520f" cropbottom="65520f"/>
</v:shape><span style='mso-element:field-end'></span><![endif]--><b><i>-Yurt
dışında görmek istediğin bir yer var mı?</i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<i>+Elbette. Piramitlere gitmeyi küçüklüğümden beri
istemişimdir. Sanırım gizem beni her zaman için etkiliyor.</i><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>-Hayatının kitabı ne?</i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<i>+Tek bir kitap ismi söylemem pek doğru değil ama Marcel
Proust-Kayıp zamanın izinde son zamanlardaki en çok beğendiğim kitap
diyebilirim.</i><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>-Koleksiyonun var mı? Varsa ne?</i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<i>+Profesyonel anlamda olmasa da etraftan topladığım
National Geographic 1969-71-85 serileri var elimde. Pek önemsenecek bir
koleksiyon değil. Elli yıl sonra belki. :) </i><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b><i>-Hangi enstrüman olmak isterdin? </i></b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<i>+Erhu. Uzak doğuluların müziğini pek severim. Huzur dolu.</i><o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
<!-- Blogger automated replacement: "https://1.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATI/dLfMpxD1qYw/s1600/indir.jpg" with "https://1.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATI/dLfMpxD1qYw/s1600/indir.jpg" --><!-- Blogger automated replacement: "https://images-blogger-opensocial.googleusercontent.com/gadgets/proxy?url=http%3A%2F%2F1.bp.blogspot.com%2F-ojOF00SUrZo%2FU9GBsdVdIcI%2FAAAAAAAAATI%2FdLfMpxD1qYw%2Fs1600%2Findir.jpg&container=blogger&gadget=a&rewriteMime=image%2F*" with "https://1.bp.blogspot.com/-ojOF00SUrZo/U9GBsdVdIcI/AAAAAAAAATI/dLfMpxD1qYw/s1600/indir.jpg" -->H. Emre Kocalarhttp://www.blogger.com/profile/01696136096484115146noreply@blogger.com9tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-29166430606307887302014-07-17T06:08:00.001+03:002014-07-27T01:35:23.283+03:00vol. 2Merhabalar bayım tekrar. Bekletmedim sizi değil mi? Siz de mi yeni geldiniz. Bu güzel haber işte. Bekletmeyi sevmem, insanların işlerini benim için bırakıp, benden önce gelmelerine alışamadım. Alışılacak bir şey gibi de değil. Beklenti, insanı yoruyor bayım, siz de farkındasınız bunun. Basitçe örnekleyecek olursak, şapkayı düşürmemenizi söylemiştim size. Ve siz, benim bunu beklediğim için bunu kendinize yüklediniz değil mi? Evet di mi. Bunun gibi işte. Ayrıca, şapkanızı beğendiğimi tekrar söylemeden edemeyeceğim. Sizi şapkanızdan tanıyorum artık. Buralarda bir yerde ( kafasının bir kısmını gösteriyor sağ elinin işaret parmağıyla) şapkalı adam olarak yer edindiniz. Ve bunun dünkü köprüye kadar olan sohbetle yakından alakası var. Yavaş yürüyecektik, ne iyi oldu hatırlattığınız. Yoksa ben aldım hızımı gidiyordum.<br />
<br />
Ne diyorduk bayım? Beklenti mi? Ah, evet. Siz de bir beklenti için buradasınız mesela. Ya da az önceki girişten dolayı öyle bir etki oldu. Mühim değil, bu olağan bir şey. İki bordorline hastasına aynı gün maruz kalan doktorun, iki hastanın birbirini tamamladığını, evde menemenin soğanını kesmeden önce çıkardığı zarında fark ettiği gibi olağan ve menemeni yerken anlaması kadar doğal bir durum bu. Ve göz doktoruna giden astigmatlı bir hastanın aslında göz kuruluğu çekmesi ve gözlükle kendisini bağdaştıramaması kadar da bilinen bir şey. Bunu nerden mi çıkardım? Az önce solumuzdan geçen bayanın mavi gözlerini ovuşturmasından çıkardım. Ve bu, o Baron'un çıkarımları kadar gelecek vaat eden bir çıkarım olmadı. Sizin de mi gözlüğünüz vardı? Çerçevesinin değişimi için bıraktınız ve alamadınız daha. Anladım sizin bugünkü gerginliğinizin nedenini. Yani sağ elinizdeki şemsiyenin her adımınızda yere öyle sert vurmasını es geçemezdim öyle değil mi? Ne çok soru sordum size bugün. Bağışlayın.<br />
<br />
Bütün renkler gözlüklerle alakalı, ve çerçeveleriyle. Ben sizi anlayacak durumda değilim maalesef. Gözlüğümü değiştirmek için beklememiştim bu kadar. Sanırım bu saçma olurdu bir bakıma, benim için. Anladınız sanırım, sevindim buna. Sizin, daha doğrusu aynı ofiste çalıştığınız ve amaçları sadece para kazanmak olan o insanların sıradışı ya da saçma bulduğu şeylerden biri, gülleri koparmayıp hediye edeceği kişi için saksı ve dikenleriyle beraber büyütülmesi, gülün de koparmadan götürülmesi olunca, hatta bazen gün batımında seyri için çağrılması da eklenince buna, saçma geliyor size. Ya da bu cünlenin herhangi bir ögesinden kaynaklanan br basıklık var, emin değilim. Sonuçta her kasım ayının her perşembesi yeni şeyler olmasını bekliyor insan. Ve buna her şubat ayının salı günleri ve temmuz pazarları da ekleniyor.<br />
<br />
Köprüye kadar gelemedik bugün bayım, sizi gözlüğünüzü alacağınız yerde bırakmak istedim. Siz gergin olunca ben de etkileniyorum bundan, olur olmadık şeyler açıyor çenemi. Gözlüklü, şapkalı ve sakin bir şemsiyeli bir günde tekrar buluşmak dileğiyle o zaman. Ve bayım, bu listeye aralık ayının her kar gününü de ekleyin. Çünkü beyaz, şapkanızı ve sizi ferahlatır.<br />
<br />
<br />
Not: şapka ve vol.1 için <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/dusus.html" target="_blank">buraya tık.</a><br />
Not 2: eğer devamını okumak isterseniz, <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/dusus-vol-3.html" target="_blank">buraya tık.</a>Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-44377463470950070422014-07-15T14:08:00.003+03:002014-07-15T14:13:32.890+03:00Plaza mimi.<a href="http://mutlulugundibi.blogspot.com/" target="_blank">Dördüncü Tekil Şahıs</a>'a beni de mimlediği için teşekkür ederim. mimin miadı dolmadan yapayım dedim. gelelim cevaplaraa...<br />
<br />
<i>Blog ismin neden bu? özel bir anlamı var mı ki?</i><br />
- <u>Gece Denemeleri</u>; Genelde yazmak için gece vaktini, gün ışığının olmadığı vakti seçerim. Paylaştıklarımın da öyle bir sınıfa girecek edebi bir şeysi olmadığını düşündüğüm için de deneme diye nitelendirdim. Sonunda da böyle bir şey çıktı ortaya.<br />
<br />
- <u>Gece Düşerken</u>; Fecr'e kadar olan vakit karanlığı, derinliği, sakinliği ve bunun gibi bir çok şeyi içinde barındırdığı için fecr düşmeden ondan bir şeyler kapmaya çalışırım. Böyle bir ilham kaynağını da es geçmek, isimsiz bırakmak istemedim.<br />
<br />
<i>Hayatının en acı olayı ne? Ölüm dışında sana ders veren bir şey yaşadın mı hiç?</i><br />
Yaşayıp ders çıkardığım olaylar oldu, iyi kötü atlattık onları. Fakat, ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki?<br />
<br />
<i>Yurt dışında görmek istediğin bir yer var mı?</i><br />
daha çok yol nereye ben oraya <i> </i>tarzında düşündüğüm için pek fazla yer adı söyleyemeyeceğim. Bunun yerine sizi <a href="http://mutlulugundibi.blogspot.com.tr/2014/07/plaza-mim-yapms.html" target="_blank">mimin geldiği yere</a> yönlendireyim, onları listeye ekledim de. :))<br />
<br />
<i>Hayatının kitabı ne?</i><br />
Bir başına - Anthony Storr derim, Dinle Küçük Adam darılır. Deliliğe Övgü derim Yabancı darılır. en iyisi Suç ve Ceza diyeyim, iş tatlıya bağlansın.<br />
<br />
<i>Koleksiyonun var mı? varsa ne?</i><br />
Hep olmasını istemişimdir, olanlara da çok özenirim ama bir türlü yapamadım. olursa haber ederim.<br />
<br />
<i>Hangi enstrüman olmak isterdin?</i><br />
bağlama, ney, kanun, ud.. sıraya göre, ilki daha çok.<br />
<br />
<br />
mimlediklerime gelince. bu mimi yapmayan pek kalmadı sanırım. ben yine kısır döngü yapıp bizim blog'un diğer sakinlerine yönlendireyim. olur mu kardeşlerim, ne dersiniz bu işe?<br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-15672431144202994102014-07-15T00:34:00.003+03:002014-07-15T00:37:04.560+03:00Mim : 5<div class="MsoNormal">
Beyaz Gemi blogunun sahibi <a href="http://tanrizaratmaz.blogspot.com/" target="_blank">Şenay</a>'a çok teşekkür ederim. biraz geciktim mimi yapmakta. affola..<br />
<br />
<span style="color: #e69138;">Aşk.</span><br />
<br />
önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince
bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı
anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir
kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu
kelimelerine dair bir şeydir.<o:p></o:p><br />
<span style="color: #e69138;"><br /></span>
<span style="color: #e69138;">Hayat.</span><br />
<br />
önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.<br />
<br />
<span style="color: #e69138;">Umut.</span><br />
<br />
önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.<br />
<br />
<span style="color: #e69138;">Acı.</span><br />
<br />
önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.<br />
<span style="color: #e69138;"><br /></span>
<span style="color: #e69138;">Gülmek.</span><br />
<br />
önlerinde yoğun bir sisi hapsettikleri uzun ince bardaklara; yeterince uzun ve yeterince susarak bakan iki adamın yüzünde aynı anda büyüyen bir gülümseme görürseniz, bilin ki bunun sebebi ya geçmişteki bir kadının ürpertisi ya da bu uzun ve sıkıcı cümlenin yedi, sekiz ve dokuzuncu kelimelerine dair bir şeydir.<br />
<br />
(biraz farklılık yaptım. mimin geldiği yerdeki yazılar çıtayı çok yükseltince, mecburi değişiklik oldu. umarım beğenirsiniz.)</div>
Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-30308633315093616142014-07-12T02:39:00.001+03:002014-07-12T02:39:39.349+03:00öhöm öhöm.Merhabalar pek değerli misafirlerimiz. Dostlarımız bizlere bir mim göndermişler, yapmamızı istemişler. Adet yerini bulsun demişler. Bize de yerine getirmek düşer tabii, her ne kadar zamanlama olarak geç kalmış olsak da. Dileriz ki, affederler. İlk defa bir mim ile karşı karşıya olan bu aceminin eğer bir hatası olursa, umulur ki anlayış gösterilir. Haydi başlayalım...<br />
<span style="color: orange;"><br /></span>
<i><span style="color: orange;">-En çok kırıldığın/incindiğin kelime?</span></i><br />
+ Hayat mottom gereği, insanların konuşurken, yazarken, düşünürken karşısındakilerle -ve de kendisiyle- olabildiğince saydam olması gerektiğine inanırım. Tabii bunu uygulamak oldukça zor olabiliyor günlük yaşamda. Bunun yerine bayağı, samimiyetsiz sözler alıyor. İçeriği her ne olursa olsun, hangi kelimenin ardında samimiyet yoksa o kelime beni incitir, kırar.<br />
<span style="color: orange;"><br /></span>
<i><span style="color: orange;">-Herkesin kullandığı bir kelime olur. Ama senin için bir insan olur. O özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın. Ne düşünüyorsun?</span></i><br />
+Düşüncelerimden ziyade duygularımdan bahsetmek gerekirse, büyük bir enkaz hissiyatı oluşur içimde. Böyle 5 katlı bir binanın bir anda yıkılması gibi.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Seni en çok duygulandıran şarkı?</span></i><br />
+ Birçok şarkı var açıkçası. Müzik türlerine göre kategorize edip açıklamak isterim aslında ama şimdilik tek cevap vermek gerekirse; Ben de özledim- Dağılma.<br />
http://www.youtube.com/watch?v=ZKuF5ElELgU<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Daha önce seni bırakan biri geldi. Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin. Ama buna rağmen yine bırakıp gitti.Şimdi yine pişman, ne yaparsın?</span></i><br />
+Kelimelerimi kullanırken cimri davranırım sadece. Yeterli bence.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Nefret mi Aşk mı?</span></i><br />
+Ambivalans diyor buna mistır fıroyd amcamız bizim yerimize. Bir çubuğun iki ucu. Birbirlerine zıt gözüken ama aynı maddeden..<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Birinin kalbini kırdığında gönlünü nasıl alırsın?</span></i><br />
<i>+</i>Zor soru bu. :) Altından kalkamam. Pas diyorum.<br />
<span style="color: orange;"><br /></span>
<i><span style="color: orange;">-Nasıl ağlarsın, bağırarak mı içine atarak mı?</span></i><br />
<i>+</i>Genelde içe kavisli.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-En korktuğun şey?</span></i><br />
+Boşlukta kalan sorulara sahip olmak.<br />
<br />
<span style="color: orange;">-<i>Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin, kendini nasıl sakinleştirirsin?</i></span><br />
+Yalnız başıma dışarı çıkar, ufak bir yürüyüş yaparım yeşilliğin koynunda. Bunun üstüne daha iyi bir reçete tanımam.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Bazen kızılmasından hoşlanırsın. Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?</span></i><br />
+Kızgınlık öfkedir bence. Öfkenin dışa vurumu her zaman için iyidir aslında bana kalırsa. Düdüklü tencereye benzetirim ben insanları. Öfke de iç basıncın düşmesi oluyor bu durumda basitçe. Ama en çok sessizliğe gömülmüş kimselerin kızmasından hoşlanırım, bilirim ki sonunda o kişi rahatlayacaktır.<br />
<span style="color: orange;"><br /></span>
<i><span style="color: orange;">-Şiir/müzik/öykü/deneme?</span></i><br />
+All of them.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-En son ne için ağladın?</span></i><br />
+Sevdiklerime üzüldüğüm için.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Birinde hemen etkilendiğin özellik?</span></i><br />
<i>+</i>Derin sessizliği. Sessiz insanlar, dalgın insanlar beni her zaman için etkilemiştir.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-Dayanamadığın şey?</span></i><br />
+Zamanın hunharca öldürülmesi. Bu konuda saplantılı olduğum bile söylenebilir.<br />
<br />
<i><span style="color: orange;">-En sevdiğin duygu?</span></i><br />
+Çok klişe bir cevap olacak ama sevgi. Sonuçta evren bunun üzerine kuruldu. Bu günlerde pek göremesek de kendisini sofrada tabağı hep hazırdır.<br />
<br />
Eveeet. Pek sevdim ben bu mim şeysini. :) Mimleyenlere de, okuyanlara da kucak dolusu sevgiler gönderiyorum. İyi bakın kendinize. :)H. Emre Kocalarhttp://www.blogger.com/profile/01696136096484115146noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-43742222693927890132014-07-11T13:09:00.001+03:002014-07-11T13:09:46.834+03:00ODI ET AMO: Sevdiklerimizden Nefret Etme Üzerine....<br />
Normalde ( genellik 'normalliğin' kanıtıysa da) karşıtdeğerlilik bilhassa takıntılı nevrotik durumlarda kendisini gösterir ve Freud karşıtdeğerliliğin betimsel resmini klasik takıntılı nevrotiğin yani Fare adamın hanım aşığıyla yaşadığı durumu anlatan hikayeyle sunar: " Fare adam, kadının ayrıldığı gün, caddede bulunan bir kayaya tekme atarak onu yol kenarına itme <i>zorunluluğunu</i> <i>hissetti</i>, zira kadını taşıyan araba birkaç saat içinde aynı yoldan geçecekti, kadın da bu taştan ötürü bir acı yaşayabilir diye düşündü ancak birkaç saat sonra bu fikir ona saçma geldi ve geri giderek taşı tekrar yolun ortasına koyma <i>zorunluluğunu hissetti.</i>" ( İnsan fare adamın ilk düşüncesini yani sevdiği kadına zarar verme olasılığına ilişkin düşünceyi merak ediyor. Koruyucu maskesine rağmen, insan merak ediyor: Nereden geliyor bu düşünce?) ....<br />
<div style="text-align: right;">
(Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir/Odi et amo: Sevdiklerimizden nefret etme üzerine)</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Nefret ediyorum ve seviyorum, bunu nasıl becerdiğimi sorarsın belki</div>
<div style="text-align: right;">
Ama bilmiyorum, sadece böyle olduğunu biliyorum ve çok acı çekiyorum.</div>
<div style="text-align: right;">
Catullus.</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Kim karıma karşı bazen soğuk bazen de sevgi dolu görünüyor olmamı,</div>
<div style="text-align: right;">
yalandan birer tavır olarak görürse, aptaldır.</div>
<div style="text-align: right;">
Monteigne.</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
Sevgin ve nefretin söküp atmasın diye beni,</div>
<div style="text-align: right;">
Yaşamama izin ver, ah, sev ve nefret et benden.</div>
<div style="text-align: right;">
John Donne</div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com16tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-51156690825911131742014-07-10T15:40:00.000+03:002014-07-10T15:40:07.874+03:00Mim : Dikkat duyguların ortaya çıkabilir!Blog'a ilgilerini ve yorumlarını esirgemeyen <a href="http://tanrizaratmaz.blogspot.com/" target="_blank">Şenay Benderli</a> ve <a href="http://umuthikayem.blogspot.com/" target="_blank">Şeyma Tanış</a>'a mimlediklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.<br />
<br />
En çok kırıldığın/incindiğin kelime?<br />
- Aklımın takıldığı ya da öneri almak istediğim bir şey hakkında karşımdakine önemli olduğunu düşünüp sormuşsam ve 'sen bilirsin' demişse kırgınlığım olur ona karşı az biraz.<br />
<br />
Herkesin kullandığı bir kelime olur. Ama senin için bir insan olur. O özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın. Ne düşünüyorsun?<br />
- bir önceki cevap bunu da kapsıyor sanırım.<br />
<br />
Seni en çok duygulandıran şarkı?<br />
- Neşet Ertaş diyim ben, siz gerisini tamamlayın.<br />
<br />
Daha önce seni bırakan biri geldi. Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin. Ama buna rağmen yine bırakıp gitti.Şimdi yine pişman, ne yaparsın?<br />
- biliyorum bu fıkrayı. :D<br />
<br />
Nefret mi Aşk mı?<br />
- ikisi de. çünkü beraber yürürler.<br />
<br />
Birinin kalbini kırdığında gönlünü nasıl alırsın?<br />
- Özür dilerim. o davranışımın nedenini açıklarım, açıklamaya çalışırım elimden geldiğince. hatalı olduğumu kabul ederim. sonra başka yapabileceklerimi düşünürüm, olabildiğince çabuk durumu düzeltmeye çalışırım.<br />
<br />
Nasıl ağlarsın, bağırarak mı içine atarak mı?<br />
- rahatlayacak şekilde. eğer bu beni rahatlatacaksa tabii.<br />
<br />
En korktuğun şey?<br />
- Alzheimer. nerden tanımladın bu hastalığı be Alois.<br />
<br />
Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin, kendini nasıl sakinleştirirsin?<br />
- o zamanlara sakladığım bir kaç müzik var. sonra kitaplar var, kağıt-kalem var. uyku var. yol çok, seç beğen al. :)<br />
<br />
Bazen kızılmasından hoşlanırsın. Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?<br />
- pek hoşlandığım söylenemez alsında. sevdiğim biriyle uğraşıyorsam kızılması güzel olabiliyor bazen. :D<br />
<br />
Şiir/müzik/öykü/deneme?<br />
- müzik - öykü - deneme - şiir.<br />
<br />
En son ne için ağladın?<br />
- Hatırlamıyorum, hatırlasam da buraya yazacağımdan emin değilim. :)<br />
<br />
Birinde hemen etkilendiğin özellik?<br />
- Hemen etkilenmek değil de, konuşmasına dikkat ederim. mesela seçtiği kelimelere.<br />
<br />
Dayanamadığın şey?<br />
- yanlış anlaşılmak elbette. bir de acelecilik. ne olur azcık sakin olunsa.<br />
<br />
En sevdiğin duygu?<br />
- sakinliği kapsayan her şey, yani duygu kısmını.<br />
<br />
<br />
eey bizim blog'un sakinleri, kardeşlerim, tanışma isteyen vardı geçenlerde bi tane. onu yerine getireyim bu fırsatta. siz de alın birer dal, aynı mimden 3 tane olsun, senden benden bizden olsun. hadi bakalım, görelim sizleri de. :)<br />
( okuyacaklarından bile emin değilim. :D )<br />
<br />
<br />
<br />Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-9316494840299011372014-07-10T04:21:00.001+03:002014-07-18T02:18:12.254+03:00düşüş- gelmişsin yine azizim. Beklemiyordum aslında seni bugün, gelmez diyordum. Dünkü o bayık konuşmamdan sonra bugün köprüye kadar öylesine yürürüm diyordum, yanılttın beni tekrar. Nasılsın, iyisin değil mi? Burdan bakınca kendindeymişsin gibi duruyor. Burdan bakınca her şey sıcak duruyor. Flu moda bugünlerde, bende bir terslik var sanki her şey güzel geliyor gözüme. Üstümdeki şu yamalı ceket bile köprüye kadar güzel duracak hatta, bu köprüde bişey var. Senin şapkan da güzelmiş, nerden aldın? Hmm, otelin ordaki dükkandan olduğunu bilmeliydim aslında. Dikkatsizliğim için kusura bakmayın dostum. Eski dostum. eski dedim diye alınmadınız değil mi? Güzel olan her şey eskidir, eskimeye mahkumdur. Tıpkı şu köprü gibi. Dost kelimesi yenilik değil geçmiş ifade eder, geçmişe saygı göstermek gerekir. Katılıyorsunuz bana, ne güzel teşekkür ederim eski dostum.<br />
<br />
- nerde kalmıştık? Sana yağının toplumun gelişmesi üzerindeki etkisi mi? Onu daha sonra mı konuşalım? Nasıl isterseniz. Aslında boşluktan bahsedebiliriz, şu köprüdeki gibi. Geçenlerde fikirlerle ilgili konuşuyordu birisi, köprünün girişinde. Bembeyaz fikirlerim olsa, ayaklarım yerine kanatlarım olurdu, diyordu. Altında tabure vardı adamın, kanatları yoktu. Dinleyen ve yoldan geçenlerde de yoktu. Aslında adamı dinleyen de yoktu. Sadece beyaza yakın bir şapkası vardı, aynı sizinki gibi. Kitap mı? Hayır, sanki daha çok ezbere konuşuyordu. Daha önce böyle bir konuşmayı yapmış gibi işte. Ya da dinleyenleri umursamadan hitap ediyordu boşluğa. Kanatları boşluktaydı, gözükmüyordu. Fikirleri gibi. Onu dinleyen kalabalık gibi.<br />
<br />
- ah eski dostum, ne hızlı yürüyoruz. Benden sıkıldınız tabii. Siz de haklısınız. Beyaz şapkalı adamı bile dinleyen yoktu, siz yine bana iyi katlandınız. Yarın daha yavaş yürüyelim, olur mu? Sizinle konuşmak iyi geliyor. Anlaştığımıza sevindim. Köprüye geldik yine. Etraf flu oldu. Sizin otel de gözüküyor. Aynı saatte diyelim o zaman. Sağlıcakla kalın eski dostum, şapkayı düşürmeyin sakın.<br />
<br />
Not: beğendiyseniz, devamı için <a href="http://gecedenemeleri.blogspot.com.tr/2014/07/vol-2.html" target="_blank">buraya bir tık.</a>Bilal Aydınhttp://www.blogger.com/profile/12602699605071243276noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-2039255776598490941.post-22172792196085101892014-06-30T04:33:00.001+03:002014-06-30T18:13:16.736+03:00başlık kalkmadı mı daha yahu?başlık komik değil biliyorum, o bir sistem eleştirisi naçizane. gidişat güzel blog çerçevesinde. bu yazdıklarımı dikkate almanıza da gerek yok, zira ben buraya sadece boynuzun kulağı geçtiğini söylemeğe geldim. evet, k yumuşayınca y değil ğ olur. kaldırmışlar mıydı bu kuralı yoksa ya? yoksa böyle bir kural hiç olmadı da ben american mustiff grisi saçları ile otogarda bilet satın almağa (ahahah çok eğlenceli bir kullanım yahu) çalışan istanbul beyfendisinin pronansieyşınından etkilenip öyle mi yazdım? bu arada yanlış olmasın, boyunuz değil, zira hayatta yiyeceğiniz boynuzların getirisini siz alacaksınız heybelerinize. heybe yola refere olsun, neşet ertaş'ın da ruhu şad.<br />
<br />
yazmayı ne özlemişim be arkadaş.<br />
<br />
şimdi siz bilirsiniz mutlaka da bazı adamlar çıkacak ve diyecekler ki, aga o yumuşama zaten, infilekşınıl değil ki yani öyle yazamazsın falan filan. aldırmayın onlara, yanlış olduğunu biz de biliyoruz, ben hayatım boyunca bu preskripşın grammaryan mantığı ve destekçilerinden nefret ettim. siz de edin. bunların mantığı ta, nacht der langen messer'a (night of the long knives) kadar uzanır, hele ki o kristallnacht olaylarında bile bunları tartışmış zalımlar. gavrilo princip falan o zamanlar hasipte tabii. aslında olmayabilir de. ne zaman ölüyordu o adam 20 yılda mıydı? evet adam kendi başlattığı savaşın sonunu görüyor çok ilginç. görmemiş olabilir de tabii tam hatırlayamadım bakın da beni de aydınlatın. konu dağılmasın, yani diyeceğim o ki bu herifler bu mantıkta. millet kırılıyor bunlar hala yanlış yazdın da yanlış yazdın. böyle olmayın. okusun ve yazsın. yardımcı olun, engel değil.<br />
<br />
ben size ne diyeceğim bakın, kafanızda bir problem varsa girin october suprise ya da ne bileyim şu schutzstaffel'i falan araştırın, geçer. bilen abiler ablalar vardır tabii bunları ama siz anladınız tabii benim ne demeğe ( :D) kotardığımı. sonra nazlı ılıcak gibi ablalar çıkıp koskoca kafka'ya fransız diyemesinler. demeyelim.<br />
<br />
esenlikler dilerim, gelirim yine ben.<br />
<br />
olm bilo tanıştırsana ablalar ve abiler ile bizi ayıp la? :)osman yeşilyurthttp://www.blogger.com/profile/08610781780952190979noreply@blogger.com33