27 Temmuz 2014 Pazar

düşüş vol. 3

merhabalar bayım. yine konuşalım istiyorum, eğer size rahatsızlık vermeyecek isem. daha çok anlaşabileceğimizi düşünüyorum içten içe. siz gittikçe, tek başıma kaldıkça düşünüyorum. burada sizden başka rahatsızlık verdiğim kimse yok. sırf rahatsızlık vermek için bile kimseyi seçemeyebiliyorsunuz. aslında pek bir şeyi seçebildiğimiz de söylenemez. bu daha uzun bir konu ama, nasılsınız?

insan sormayı unutabiliyor bazen, genelde unutuyor çoğu şeyi. bu da onlardan biri sanırım. bir adam tanıdım, yolun yarısına kadar kuru bir kafaya ulaşmıştı. saçını, altındakileri ve üstündekileri çok cömertçe harcayan bir adamdı bu. 15 yılını bir kadın uğruna geçirdi. onu sevmeye çabaladı ve sanırım bunu başardı da. ve sonra neyi başardığını unuttu. gülmeyin bayım, haklısınız aslında dudak kenarlarını kaldıracak bir durum bu. hedefe varmak bayım, sonuca götürür ve bu da sizi mutsuz eder. yani aradığımız şey sonuç değil, sonuca götüren yoldur. ve pardon bayım, bu kez cidden sıkıcı oldum.

günün bu vaktini, özellikle en verimli geçebilecek bu zamanı bana ayırdığınız için pişman etmiyorum umarım sizi. bu zaman kavramı garip. verimlilikle ya da sorumsuzlukla ya da umutlarla özleşebiliyor. umumi bir şeyin özel olması mümkün müdür bayım? yani vaktimi çalıyorsun dediklerinde, ki o vakti kendi ellerine sayıp verseniz bile 'verimli' kullanamazlar o ayrı, aslında onun da bu şeyi yaptığını ve durumların eşit olduğunu fark ediyor mudur? ya da sorumu şöyle sorayım, kendine ve herkese ait bir şeyi sahiplenebilir ya da onu çalabilir misin? gülümsediğinizi görür gibiyim bayım. evet, haklısınız soru biraz saçma oldu. bana vaktimi çalamazsınız gibi geliyor bu yüzden. ve sizinkini de araklamadığımı ya da gasp etmediğimi biliyor gibiyim. evet evet, biliyorum. siz de biliyorsunuz artık.

nerde kalmıştık? ah evet, hatırladım şimdi. yaşlılık bayım, kötü bir şey. imkanınız varken bunu önleyin. önlenebilir bir şey olduğunu duymuştum geçenlerde. siz şemsiyeyi baston niyetine kullanmadığınız sürece, yaşlılık sizin kapınızı çalmaz. ama onu da yanınızdan ayırmayın. eskilerin bile eski tadı olmadığından bahsediyorduk. eskiyen şeyler değer kazanır derler; dostluk, şarap, saat, plak, aşk, kitap, insan ... şarap ve aşk'ın aynı yerde olduğu bazı yerler vardır. dostluk ve saat gibi. bazı şeyleri ayırmak zordur bayım, bilirsiniz. ayrılmak da zordur, köprüye gelemesek de. dün, sizden ayrıldıktan sonra gördüğüm en uzun hikayeyi okudum bir kağıt parçasında. bu yüzden bugünkü sıkıcı ve ruhsuz oluşum. bunu telafi edelim bayım, sizi rahatsız edememek, inanın çoğu insanın sahip olamayacağı şeylerden. ve ben bunu mümkün olduğunca istiyorum, siz de öyle mi?

teşekkürler bayım. bu uzun ve sıkıcı muhabbete katlandığınız için. yarın köprü tarafında görüşelim. tersine akmalı bazen bağzı şeyler.



O cümle şu idi;

Satılık; bebek ayakkabısı; hiç giyilmemiş.
Hemingway.



Not : yürüyüşün ilk günü için buraya, ikinci günü için buraya tık. okumak isterseniz tabii. 

4 yorum:

  1. Bilal gerçekten affettiriyolar ya her geldiklerinde kızamadım yine :)
    Gerçekten de sonuca ulaşana kadar belli bi çaba içindeyken sonuca o kadar çabalamamıza rağmen o son bizi mutlu etmiyo..
    Bir cümleden milyonlarca hikaye çıkabilir ama bu cümle hep kötü hikayeler çıkardı bende..
    Kalemine sağlık efendim selam söyle onlara :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sorma ya, ben de bir şey diyemiyorum böyle olunca. :))
      aslında aradığımız ya da uğraştığımız şey yolun kendisinden başka bir şey değil. etrafta ya da kendimizde bunun nice örnekleri var. farkında olsak da bir şey değişmiyor, orası ayrı..
      genelde mutsuz son oluyor bunda. benim aklıma gelen de öyleydi. yalnız değilsin. :)
      teşekkür ederim, söylerim elbette. yine bekleriz. :))

      Sil