kısaca anlatmak istiyorum bu kez. karmaşık da olmayacak. hep
istediğin gibi, ilk baktığın an’da anlayacaksın, istediklerini elde etmiş
olacaksın. senin koyduğun kurallara da uyacağım. konuyu da belirteceğim,
aslında hiç olmamıştı da, neyse. ‘ne diyor lan bu?’ şeklinde bir durum ya da
düşünceye de sokmayacağım. düşünmeyi pek seven bir millet değiliz zaten,
alışmadığın şeyleri talep etmeye hiç hakkım yok. haddime değil. hiçbir şeyden
anlamayan ya da öyle boş konuşan bir kişi’nin istediklerini neden yapacaksın ki
(zaten!). neyse. konumuz bu değil.
yüzündeki o tebessüm, mutluluk. ki bunlar da (düşününce)
haksız kazançtır aslında. zamandan bağımsız şeyler ama bunlar. mutluluk falan.
10-15 dakikadan öteye çıkamıyorsan (gasp olmadan) zamansız bir şeyden
bahsettiğimi anlarsın.
bu konular ne dost’a tavsiye edilir, ne de düşmana
bırakılır. böyle damdan düşer gibi de lafa giremezsin, ya beklersin uzun uzun,
ya da yeri gelmemişken konuya girersin. ben arafta kaldım sayın okur. siz kalmayın
bir yerde, hiç bulunmayın bile hatta. boş verin ama, konuşun, istediğinizi
anlatın, hazır yeri gelmemişken.
kısa olacak demiştim. kusuruma bakmayın sayın bilinmeyen. konu
mu, onu en başta söyledim (konuya giremediğimi çaktırmayın). daha fazla
vaktinizi de çalmayayım, siz de okumayın zaten, lüzumu yok.