Gece yarısını geçmişti biraz zaman. Yağmurun bıraktığı bir
serinlik, tatlı bir esintinin de etkisiyle hoş birkaç sokak ve cadde ile şehri
bırakmıştı geride. Bu manzara o kadar güzeldi ki, insanlar yudumlamak için
kendilerini kaldırımlara koyuvermişlerdi. Kimisi elindeki cigarasıyla
yıldızları seyretmeye çalışıyor, parıldayan şeyler ile düşüncelerini
uyandırmaya çalışıyordu. Kimisi sevdiğinin ya da dostunun koluna girip gecenin
ilerleyişine katkıda bulunuyordu.
Aklı cigarasını içen kişiye takıldı. Ulaşamayacağı bir
parıltıdan düşünceleri için medet uman, ancak göz önündeki yapay ışıkları
kaldırıp(kapatıp) görebileceği, kim bilir sayısız kişinin saymaya çalıştığı,
geceleri birlikteliği, düşüncede bile olsa, süsleyen şeyleri izleyen bir kişi. Yıldızların
sıralanışı gibi ardı sıra düşünceleri mi vardı yoksa kendi karanlığının içinde
uzakta da olsa bir parıltı mı arıyordu? Sanırım düşüncelerinden firar edip
görebildiği en uzak noktaya yerleşmek istiyordu.
Ya da dur. Hiç biri değil. O anda aklında beliren, daha çok
ciddisi bulunmayan bir şeyle ilgiliydi bu.
Şu idi o cümlecik: Duygularımızı ölümden başka bir şeyin uyandırmadığına
dikkat ettiniz mi?
Evet evet. Kesinlikle bu “olmalı”. Kendinden uzaklaşan bir
şeyin, aslında istese görebileceğini ve kaybolmadığını, o “şey”i kaybetmediğini
kendine göstermeye çalışıyordu.
“Ölüm, kaybetmek, sevmek, sevilmek, sözler, güven. Hiç biri
değil. Senin de düşündüğün gibi hepsi tek bir yerden geliyor, korku.
Yanında O’nu istediğin için değil de, yalnız (O’nsuz)
ölmekten korktuğun için daha çok. Ya da söylediğini yapamadığın için değil de,
kendinle çeliştiğini fark etmesinden. Uçmayı istemekten değil de, çarpıp
kanadını kırmaktan. Ve en çok da olduğun yeri aramaktan değil, bulmaktan ve o
karşılaşabileceğin faili meçhul senaryodan korkuyorsun.
Bunların hepsi ya da hiç biri. Hislerinin öldüğünü görmekten
korkuyorsan hepsi, aslında bir o kadar da hiç biri değil kendine itiraf ettiğin
korku.”
Yanından geçen ufak teknenin lakayt sesiyle kendine geldi. Ne
kadar saniye öldürdüğünü bilmiyordu ya da bilmekten korkuyordu. Bulunduğu,
kendisini bulduğunda hayret verici olan şey ise, elinde cigarası, parıldamaları
izliyordu köprünün kenarında.