12 Mayıs 2013 Pazar

1+1=1


Oturmak için vakit geç değildi. Evine gidebilmesi için biraz daha yürümesi gerekiyordu nasılsa. Çoğunlukla yaptığı gibi yürüme eylemine ara vermek için nezih fakat hareketli bir mekan arıyordu, kendisine kısmen isyan eden, bulunduğu kırmızılık için acı vererek gözyaşının sadece duygulanıldığı zaman ortaya çıkan yaygın tezini çürütüyordu, devinimliği ve izleri inceleyen gözleri. Neşe duydu bir ani bir ses onu mutlu etti. Sesin geldiği yöne bakarken yüzünde anlamsız bir tebessüm vardı. Ebeveynlerin bir kaçış olarak gördüğü – ki buna dinlenme de diyebiliriz- , hayata yeni yeni alışan, kendini ve etrafını tanımaya çalışan tatlı tatlı çocukların mutlu kahkahalarının olduğu bir yer vardı baktığı yerde. Park. Bir çocuk parkı. Heyecanlı fakat sakin, meraklı ama bir o kadar da yumuşak adımlarla sanki o an için rezerve edilmiş bir bank, bir kendi kendine konuşmanın dayanağı olan yere doğru adımlıyordu hayatı.
Yürüdü tahta varlığın önünde belirene kadar. Esintiyi hissetmek için ceketini çıkardı. Koymak için düzeltirken banktaki çentikleri fark etti.  Birkaçını incelemek için girintileri görecek şekilde meyillenerek oturdu. Acaba sıradan mıydı bu izler, bu derinlere işlenen oluklar? Gözleriyle okşar misali bir gezinti yaptı çentiklerde. Dikkatini çeken garip bir şey vardı. Garip, mantıksız gelen. Sonradan anlayacağını, aslında mükemmel bir işlem hatası olduğunu bilmeden dikkatle incelemeye koyuldu.
1+1=1 yazıyordu.
Bulunduğu yeri bu kadar benimseyen, bu izden bu kadar memnun olan bir girinti, sanırım rastlanırdı. Ne anlam ifade ediyordu acaba oraya onu işleyen(ler) için, hangi fark edilmeyen gerçeği gün yüzüne çıkarıyordu?
Bunu düşünürken bulunduğu yere baktı. İç ısıtan kahkahaların, neşe getiren şeylerin en çok bulunduğu yerdeydi muhtemelen. Birbirini tanımayan ufaklıklar, birbirleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Eğleniyorlardı, ilk defa karşılaşmış olmanın verdiği şaşkınlığı bilmeyerek. Biri eline aldığı küreğe kumları doldurmaya çalışıyor, öteki ise sanki tamamlanması gerektiğini biliyormuş gibi kovayı tutuyordu. Bir olmanın getirisi, mutluluk, yüzlerine işlemişti.
Bu kadar belirgin olanı nasıl görememişti? Bilim, matematik ona nasıl ihanet ederdi? 2 diye öğrettikleri sonucun burada bir geçerliliği yoktu. 1, asal sayı bile olmayı beceremeyen, çarpmanın etkisiz elemanı, toplamanın yarısı imiş meğer. Buraya oturan çift, bir olmayı anlatıyormuş, bilime en aykırı şekilde. Bulundukları şekli, mevcudiyeti inkar eden ikili, sonucu “1” yapmıştı, anlam ifade eden ilk sayıyı, tek sayıyı kullanarak.
Hem bu işlemi anlamış olmanın verdiği mutluluk, hem de ufaklıkların insanı yaşadığına inandıran sesleriyle evine doğru yol almak için doğruldu. Ceketini giydi. Çoğu birlikteliğe ibret olması gereken işlem sonucunu kavramıştı, aslında amacı başka olan parkta.
1’in öteki yarısının istediğini yerine getirmek için manavın yolunu tuttu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder