Oturmak için vakit geç değildi. Evine gidebilmesi için biraz
daha yürümesi gerekiyordu nasılsa. Çoğunlukla yaptığı gibi yürüme eylemine ara
vermek için nezih fakat hareketli bir mekan arıyordu, kendisine kısmen isyan
eden, bulunduğu kırmızılık için acı vererek gözyaşının sadece duygulanıldığı
zaman ortaya çıkan yaygın tezini çürütüyordu, devinimliği ve izleri inceleyen
gözleri. Neşe duydu bir ani bir ses onu mutlu etti. Sesin geldiği yöne bakarken
yüzünde anlamsız bir tebessüm vardı. Ebeveynlerin bir kaçış olarak gördüğü – ki
buna dinlenme de diyebiliriz- , hayata yeni yeni alışan, kendini ve etrafını
tanımaya çalışan tatlı tatlı çocukların mutlu kahkahalarının olduğu bir yer
vardı baktığı yerde. Park. Bir çocuk parkı. Heyecanlı fakat sakin, meraklı ama
bir o kadar da yumuşak adımlarla sanki o an için rezerve edilmiş bir bank, bir
kendi kendine konuşmanın dayanağı olan yere doğru adımlıyordu hayatı.
Yürüdü tahta varlığın önünde belirene kadar. Esintiyi
hissetmek için ceketini çıkardı. Koymak için düzeltirken banktaki çentikleri
fark etti. Birkaçını incelemek için
girintileri görecek şekilde meyillenerek oturdu. Acaba sıradan mıydı bu izler,
bu derinlere işlenen oluklar? Gözleriyle okşar misali bir gezinti yaptı
çentiklerde. Dikkatini çeken garip bir şey vardı. Garip, mantıksız gelen. Sonradan
anlayacağını, aslında mükemmel bir işlem hatası olduğunu bilmeden dikkatle
incelemeye koyuldu.
1+1=1 yazıyordu.
Bulunduğu yeri bu kadar benimseyen, bu izden bu kadar memnun
olan bir girinti, sanırım rastlanırdı. Ne anlam ifade ediyordu acaba oraya onu
işleyen(ler) için, hangi fark edilmeyen gerçeği gün yüzüne çıkarıyordu?
Bunu düşünürken bulunduğu yere baktı. İç ısıtan
kahkahaların, neşe getiren şeylerin en çok bulunduğu yerdeydi muhtemelen. Birbirini
tanımayan ufaklıklar, birbirleriyle bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Eğleniyorlardı,
ilk defa karşılaşmış olmanın verdiği şaşkınlığı bilmeyerek. Biri eline aldığı
küreğe kumları doldurmaya çalışıyor, öteki ise sanki tamamlanması gerektiğini
biliyormuş gibi kovayı tutuyordu. Bir olmanın getirisi, mutluluk, yüzlerine
işlemişti.
Bu kadar belirgin olanı nasıl görememişti? Bilim, matematik
ona nasıl ihanet ederdi? 2 diye öğrettikleri sonucun burada bir geçerliliği
yoktu. 1, asal sayı bile olmayı beceremeyen, çarpmanın etkisiz elemanı,
toplamanın yarısı imiş meğer. Buraya oturan çift, bir olmayı anlatıyormuş,
bilime en aykırı şekilde. Bulundukları şekli, mevcudiyeti inkar eden ikili,
sonucu “1” yapmıştı, anlam ifade eden ilk sayıyı, tek sayıyı kullanarak.
Hem bu işlemi anlamış olmanın verdiği mutluluk, hem de
ufaklıkların insanı yaşadığına inandıran sesleriyle evine doğru yol almak için
doğruldu. Ceketini giydi. Çoğu birlikteliğe ibret olması gereken işlem sonucunu
kavramıştı, aslında amacı başka olan parkta.
1’in öteki yarısının istediğini yerine getirmek için manavın
yolunu tuttu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder